26 Şubat 2023 Pazar

Ot gibi yaşamak

 'Sedanter yaşam tarzı', kötü alışkanlık sahibi olmanın en kolay olanının diğer adı. Sağlığımız ile ilgili bir sürü sorunun (damar sertliği, tansiyon, obezite, şeker hast, depresyon, bağırsak ve sindirim sorunları, kas-iskelet sistemi sorunları, duygudurum bozulması vs.) nedeni.

Aktif hayatın, onunla gelen adrenalinin sağlık kazanımları başka hiç birşey ile elde edilemez. Daha sağlıklı ve mutlu bir hayat için, daha aktif bir hayat tarzını benimsemeli ve becermeliyiz.

Belki dilimizdeki 'ot gibi yaşamak' deyimi ile anlatılmak istenen kötülük hali sedanter hayattır...(KB)

24 Şubat 2023 Cuma

Ne yiyorsanız osunuz

 https://artwow.co/products/art/prints/john-holcroft/burger-man

Şişmanlık (obesite) ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde çok büyük bir sorun haline geldi. Her türlü abur cubur, fast food yemekleri ve trans veya doymuş yağlarla dolu yemeklerle veya paketli/hazır gıdalar ile dolup taşıyoruz. Bu illüstrasyonda, hamburger yiyen, tam anlamıyla bir hamburger (a fat-hamburger body) haline gelmiş bir adam çizilmiş.

Tasavvufta ruh dünyamızın hayvani özelliklerinden arındırılması için az yemek ya da et yememek orucu (riyazet) yapılır.

M. Gandhi ise cüsseli ve agresif İngilizlere karşı, zayıf, munis Hindu'ların bağımsızlık kazanmasının yolunun "et yemek" olduğuna inanmış geçici bir süre. Ancak sonrasında o zayıf bedeniyle koca bir imparatorluğu dize getirmiş.

Gerek ruhumuz, gerek bedenimiz yediğimiz-içtiğimiz şeyler tarafından şekillendiriliyor mu acaba gerçekten? Ne dersiniz?

(Arkadaşım KB'den)

23 Şubat 2023 Perşembe

Bir ChatGPT diyaloğu: Hayal gücü


https://openai.com/

Bilimsel çalışmalarda hayal etmenin önemi konusunda bir makale yazabilir misin?

Tabii, bilimsel çalışmalarda hayal etmenin önemi konusunda bir makale yazabilirim. İşte başlamak için birkaç fikir:
Bilimsel çalışmalar, yeni fikirlerin, keşiflerin ve yeniliklerin ortaya çıktığı yerlerdir. Bu nedenle, bir bilim insanının hayal gücü, bilimsel keşiflerin yapılmasında son derece önemlidir. Hayal gücü, bilim insanlarına, mevcut bilgiyi sorgulamalarına ve gelecekteki araştırmalar için yeni hipotezler ve deneyler oluşturmalarına olanak tanır.
Bilim insanları, bilim dünyasında yararlı olacak fikirleri hayal etmek için yaratıcı bir zihne sahip olmalıdır. Bu, bir problemi çözmek için farklı yollar arayabilmek, verileri analiz edebilmek ve yeni fikirler geliştirmek için gerekli olan bir niteliktir. Örneğin, bir araştırmacı, genetik bir hastalıkla ilgili bir çalışma yapıyorsa, hayal gücünü kullanarak farklı genlerin etkisini inceleyebilir ve daha önce düşünülmemiş bir yaklaşımı keşfedebilir.
Hayal gücü, bilim insanlarının yalnızca kendi araştırmalarında değil, aynı zamanda meslektaşlarının araştırmalarında da ilerleme kaydetmelerine yardımcı olabilir. Farklı disiplinlerdeki bilim insanları arasında işbirliği yapmak, birbirlerinin fikirlerinden yararlanmak ve yeni bir bakış açısı elde etmek için hayal gücü önemlidir.
Ancak, bilim insanlarının hayal gücünü kullanırken doğru bir dengeyi sağlamaları da önemlidir. Hayal gücünün, bir araştırmacının verileri yanlış yorumlamasına, sonuçların yanlış anlaşılmasına ve hatta yanıltıcı sonuçlara yol açabileceği unutulmamalıdır.
Sonuç olarak, bilimsel çalışmalarda hayal gücü, yeni fikirlerin ve keşiflerin ortaya çıkmasına yardımcı olan önemli bir faktördür. Hayal gücünün doğru kullanımı, bilim insanlarına, mevcut bilgiyi sorgulamalarına, yeni fikirler ve hipotezler oluşturmalarına olanak tanır ve bilim dünyasında ilerleme sağlar.

Hayal gücü konusunda önemli bilim adamlarının sözleri var mı? Örneğin Einstein gibi…

Evet, birçok ünlü bilim insanı, hayal gücünün bilimsel keşiflerde ve buluşlarda önemli bir rol oynadığına dair düşüncelerini dile getirmişlerdir. İşte birkaç örnek:

  • Albert Einstein: "Hayal gücü bilgiyi aşar." Einstein, birçok keşfinin hayal gücü sayesinde gerçekleştiğine inanıyordu. O, "imkansızın peşinde koşmanın, gerçeklerin peşinde koşmaktan daha ilginç ve daha yaratıcı bir yol olduğunu" söylemiştir.
  • Nikola Tesla: "Hayal gücü gerçeğin öncülüdür." Tesla, hayal gücünün, düşüncelerin gerçeğe dönüşmesi için bir çerçeve oluşturduğunu söylemiştir. Tesla, keşifleri için sıklıkla hayal gücünü kullandı ve hayal gücünün, mühendislik sorunlarına yaratıcı çözümler bulmakta yardımcı olduğuna inandı.
  • Richard Feynman: "Herhangi bir bilim adamının gerçekte yaptığı şey, hayal etmektir." Feynman, fiziksel dünya hakkında yaratıcı bir şekilde düşünmenin, bilimde ilerlemeye yol açacağına inanıyordu. Feynman, Nobel ödülü kazanan bir fizikçiydi ve birçok önemli keşif yapmasında hayal gücünü kullanmıştı.
  • Stephen Hawking: "Hayal gücü gerçekliğin gücüdür." Hawking, hayal gücünün, bilim dünyasında yeni fikirlerin ve keşiflerin ortaya çıkmasına yardımcı olduğuna inanıyordu. Hawking, evrenin gizemlerini keşfetmek için hayal gücünün önemli olduğuna inanıyordu.

Bu ünlü bilim insanlarının sözleri, hayal gücünün bilimsel keşiflerde önemli bir rol oynadığına dair önemli bir kanıt olarak görülebilir.

Peki hayal gücü neden bu kadar önemli?

Hayal gücü, bilimsel keşiflerde ve yeniliklerde önemli bir rol oynar çünkü öncelikle keşfetmek istediğimiz şeyleri gözlemleyerek veya öğrenerek başlayamayabiliriz. Hayal gücü, bizim bilgi eksikliklerimizi veya bilmediğimiz şeyleri hayal ederek bunları keşfetmemizi sağlayabilir. Ayrıca hayal gücü, mevcut bilgiyi yeni ve yaratıcı yollarla bir araya getirerek özgün fikirler oluşturmamıza yardımcı olabilir.
Hayal gücü, aynı zamanda bizi olayları farklı bir perspektiften görmeye teşvik ederek yeni bakış açıları sağlar. Bu, problemleri farklı açılardan ele alarak yaratıcı çözümler üretmeye olanak tanır. Hayal gücü, aynı zamanda keşiflerde ileriye doğru adım atmamızı sağlar, çünkü hayal gücü sayesinde, olabilecek şeylerin sınırlarını zorlayabilir ve gelecekteki potansiyel keşifler ve yenilikler için bir temel oluşturabiliriz.
Sonuç olarak, hayal gücü bilimsel keşiflerin ve yeniliklerin temelinde yatan bir faktördür. Bilim insanları, hayal güçlerini kullanarak, keşifler yaparak ve gelecekteki yenilikleri hayal ederek dünyayı değiştiren icatlar ve buluşlar yapmışlardır.

Hayal gücü sanatta da önemli değil mi?

Evet, hayal gücü sanatta da son derece önemlidir. Sanat eserleri, sanatçının hayal gücünü kullanarak yaratıcılık ve özgünlük ile ortaya çıkar. Sanatçı, hayal gücünü kullanarak mevcut formların ve materyallerin sınırlarını zorlar ve sanat eserlerinin özgünlüğünü yaratır.
Hayal gücü, sanatçıların zihinlerinde canlandırarak, somut olmayan fikirleri somut hale getirerek eserlerinin oluşumuna katkı sağlar. Bu nedenle, sanat eserleri, sanatçının hayal gücünün bir yansımasıdır. Sanat, insanların duygusal, zihinsel ve estetik ihtiyaçlarını karşılayan bir ifade biçimidir ve hayal gücü, bu ihtiyaçların karşılanmasına yardımcı olan önemli bir faktördür.
Sonuç olarak, hayal gücü, sanatçıların sanat eserlerinde yaratıcılık, özgünlük ve estetik güzellik yaratmalarına yardımcı olan önemli bir unsurdur. Sanatın, insanların hayatlarına anlam katmasında ve duygusal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamasında hayal gücünün önemli bir rolü vardır.

O halde hayal gücü bilim adamına gerçekte olan biteni anlamak için makul senaryolar yazma imkanı veriyor diyebilir miyiz?

Evet, hayal gücü bilim adamlarına gerçekleri anlamak için makul senaryolar yazma imkanı verir. Bilim adamları, mevcut verileri analiz ederek, bir fenomenin nasıl çalıştığını ve neden olduğunu anlamaya çalışırlar. Bu süreçte, bilim adamları hipotezler ve senaryolar oluşturarak, olayların arka planında yatan fiziksel ve matematiksel yasaları anlamaya çalışırlar. Burada hayal gücü devreye girer ve bilim adamlarına gerçekleri anlamak için yeni fikirler sunar.
Bilim adamları, hayal gücünü kullanarak, daha önce keşfedilmemiş alanları keşfederler ve bu da yeni buluşlar, icatlar ve teknolojilerin ortaya çıkmasına yol açar. Örneğin, Albert Einstein'in görelilik teorisi, hayal gücünün ürünüdür ve mevcut verileri analiz ederek, klasik fiziksel yasaların sınırlarını zorlar ve fizikte yeni bir paradigma yaratır.
Sonuç olarak, hayal gücü bilim adamlarına gerçekte olanı anlamak için yeni senaryolar yazma imkanı verir. Bu sayede bilim adamları, keşfedilmemiş alanları keşfeder, daha önceki buluşların ötesine geçer ve daha ileri araştırmalara öncülük eder.

(23.02.2023 tarihinde arkadaşım KB'den)

21 Şubat 2023 Salı

Şeker Bağımlısı Beslenme

 

https://fineartamerica.com/art/cereal+box?page=2

Özellikle çocuklara yönelik hazır kahvaltılıkların ve sair paketlenmiş gıdaların içerik bilgilerine bakarsanız, tek bir ortak bileşen görürsünüz: şeker. Yukarıdaki resimde sanatçı, çocuklarımızın ağızlarına günlük olarak koyabileceğimiz korkutucu bir metaforu göstererek gerçekten ne ile beslenmek ve ne tüketmek istediğimizi düşünmenizi sağlamaktadır.

 

Şişmanlığın artık bir halk sağlığı sorunu olduğu zamanımızda, beslenme biçimimiz daha doğal/fıtri hale dönüşmedikçe bu tehdit gittikçe artacak görünüyor. Bir taraftan gıda endüstrisindeki rekabet baskısı ve kârı maksimize etme çabaları, diğer taraftan çocukluktan itibaren yeni endüstriyel gıdaların lezzetine adapte olarak değişen damak zevki, bu tehdidi oldukça zor yönetilir bir sorun haline dönüştürüyor.

 

Tıpkı, daha önce devlet eliyle yaygınlaştırılan sigaranın, kullanımındaki kısıtlamanın yaygınlaşması ve bunun devlet politikası haline gelmesine benzer şekilde okul kantinlerinde rafine gıda kısıtlanmasına gidilmesi yoluyla, üç vakte kadar bu tür "junk gıda" kısıtlamalarının da devlet politikası haline gelebileceğini umabiliriz. Fakat bu arada birkaç nesil kaybedilebilir. Bize düşen, yavrularımızı korumaya almak. Becerebilirsek!

 

Arkadaşım KB

20 Şubat 2023 Pazartesi

Benzemezlikteki Benzerlik

https://www.canstockphoto.com/similarity-and-dissimilarity-0524072.html

Teolog ile felsefeci veya pozitif bilimcinin/fencinin temel benzemezlikleri içindeki birçok benzerlikleri çok çarpıcı bir husustur. 

 

Ve aslında her iki taraf da anlam arayışındadır: Varoluş nedir? Akan zamanın içinde nereden geliyor, nereye gidiyor? Niçin ve nasıl oluyor olan her şey? Vesaire, vesaire...

Felsefeciler ve fenciler seküler alanda çalışırken, ilahiyatçılar dini ilimlerle ilgilenmektedir. İş tanımı farklılığıdır bu: İlahiyatçı vahiyden (Kur’an ve Sünnet) Tanrı’nın maksadının ne olduğunu ve nasıl anlarım?'ı araştırıyor. Felsefeci ve fenci ise (inançlı ya da değil) seküler verilerden bunu (yani evrene yerleştirilmiş anlamı) anlamaya çalışıyor. Aslında her iki taraf da ilahi bilgiyi anlama ve anlamlandırma çabasında...

Buldukları ve çıkarımları şu kadar doğru, bu kadar yanlış olabilir. Her iki tarafın da bulduğu ya da bulduğunu zannettiği anlam zaten ilahi bilgi kaynağından çıkarım yapılmış beşeri bilgidir. Tartışılabilir, yanlışlanabilir ve değişebilir şüphesiz. Sabit olanlar ise, işte orada hep durup duran ve her ikisi de ilahi bilgi kaynağı olan, seküler bir bilgi seti olarak Doğa ve teolojik bir bilgi koleksiyonu olarak Kur’an'dır.

Pozitivist düşüncenin sorunu, bir ilahiyatçıya göre, aslında bir ilahi bilgi kaynağı olarak doğayı etüt etmeyi (seküler alanı) yüceltirken, Kur’an ve Sünnet’in yani diğer bir ilahi bilgi kaynağı olan vahyin ilgilenilmeye değer olmadığı ön kabulüdür. Bu bir kişisel inanç tercihidir sadece. Pozitivistin kendi özel kabulüdür. Herhangi biri, her iki bilgi seti (vahiy ve doğa) ile birden ya da sadece herhangi biri ile ilgilenebilir şüphesiz. İnanç ya da uzmanlıkla ilgili kişisel bir tutumdur bu.

Sadece doğa ile ilgilenen bir pozitivistten farklı olarak, bir Mü’min için seküler bilgi alanı olan doğa nasıl Allah’ın ayetleri ise, Kuran ve Sünnet (vahiy) de aynen öyledir. Bu farklı ilgi alanları ile ilgileniyor olmak, farklı uzmanlık alanları oluşturur sadece.

İlahiyatçı biri, doğayı gerçek veri olarak kabul eden bir bilim insanı gibi Kur’an ve Sünnet’i gerçek veri kabul ederek yola çıkar. Tartışmalar, ihtilaflar, yanlışlamalar vs. ise bu yolculuktaki anlam arayışı sürecinin detayında olur. Bu felsefeci için de böyledir, fenci için de...

Her iki grup bilim adamları bir tez (ve belki de inanç) sahibi olmanın doğası gereği hem sorgular hem de savunma yaparlar. Şöyle ki: İkisi de savunma yapar: biri evreni Tanrısız izah etmeyi savunur, diğeri Tanrılı ve vahiy ile... İkisi de sorgular: biri aklın doğadan elde ettiği seküler verileri sorgular, diğeri Kur’an ve Sünnet’ten elde ettiği teolojik verileri sorgular.

Zaten her iki alan da sırlı ve gizemli ilahi bilgiyi içeren, etüt edilesi ilahi ayetlerdir İslam inancına göre. Etüt etmek de akıl ile olur. Hem doğayı hem de vahyi irdeleyen aynı alet akıl değil midir? Her iki bilgi kaynağına dair yaptığımız çıkarım ve anlamlandırmalar akıl marifeti ile yapılmakta değil midir? Kişinin Tanrısız/vahiysiz bir anlamlandırma çabası içinde olması kişisel tercihidir. Ancak, bunun, eksik yola çıkmaktan kaynaklanan, yanlışlıklar içermesi kaçınılmazdır.

Çünkü, doğru anlamlandırmanın yolu bütüncül yaklaşımdan geçer. Vahiy de aklın ilgi alanına giren tüm seküler alanlar da bir ilahi veri seti, bir ilahi bilgi kaynağıdır. Akıl onları benzer şekilde etüt eder, doğru-yanlış-eksik (ama mutlaka zaman içinde değişecek şekilde) anlamlandırır. Müslüman inancına göre, evreni ve varoluşu doğru anlamlandırmak için vahye ihtiyaç vardır. İnanmayanlar için böyle bir ihtiyaç olmaması anlaşılır bir şey olmakla birlikte, hakikatin tek katmanını etüt etmenin neden olduğu eksikliğin yanlışlığı ile sonuçlanır bu tutum.

Doğaya dayalı bütün bilim dalları ispat edilmeksizin doğru olduğu kabul edilen aksiyomları/belitleri esas alarak yola çıkarlar. Ve bütün bilimler bunlar -bu inançlar(!)- üzerine oturur. Vahye dayalı bütün teolojik bilim dallarında da bu böyledir.

Pozitif bilimler için de hal böyle iken, yani iman edilen belitler üzerinden yola çıkmada teolojik bilimlere benzer iken, pozitivist yaklaşım, dinî yaklaşımı akıldan daha çok iman/inanç temelli olduğu üzerinden eleştirir. Evet, bir dindar, aklın asli fonksiyonunun iman etmek olduğuna iman etmiştir. Ancak her iki tarafın da işi, iman ettiklerini (doğa ve/veya Kur’an) akıl ile etüt etmektir. Bir araç olarak akıl, her iki taraf için aynı önem ve ağırlıktadır; olmazsa olmazdır. Sadece, incelenmek, akıl edilmek üzere masaya konan etüt edilesi şeyler farklıdır.

Ortadoğu’da hem fenci/felsefeci doğayı (tekvini ayetleri), hem de teolog Kur’an ve Sünnet’i (teşri ayetleri) okuma becerisini ve akıl yürütüp çıkarımda (istidlal ve istinbatta) bulunma becerisini yitirmeleri aşikar gerçeğinin en temel nedeni ise iki taraf için de metodoloji sorunudur. Bu da benzemezlikteki benzerliklerin en çarpıcı olanıdır. 

(Arkadaşım KB)

 

18 Şubat 2023 Cumartesi

İlahi Bilgi, Beşeri Bilgi

Varlık ve olayları bilme, tanıma, çözümleme, yorumlama ve anlamlandırma sonucu ortaya çıkan bir ürün olan “bilgi” hakkında, pek çok şey söylenmiştir. Çok boyutlu, çok katmanlı müzakere edilebilecek epistemolojik bir husustur bu şüphesiz.

Müslümanların “bilgi” ile ilişkisi oldukça karmaşık bir görünüm arz ettiğinden, belki 500 yıldan fazladır anlamlı bir bilgi üret(e)mediklerinden, “doğa”dan ve “ilahi mesaj”dan üretilen bilgi hususunda ikircikli olduklarından, müslüman düşüncesinde bilginin nidüğü hakkında birkaç kem-küme ne dersiniz?

Bir Mü'min için iki temel bilgi kaynağı çeşidi vardır: Tekvini (doğa) ve teşri (Kur’an ve Sünnet).

Her ikisi de, içinde “Yaratıcı”nın sırlarını, hikmetlerini, sanatını, maksadını, yani “ilahi bilgi”yi barındırır. Bu mutlak bilgi kaynakları içinden, aklımız, aletlerimiz, tecrübe birikimimiz, yani medeniyetimiz ile anlayabildiklerimiz ve yaptığımız çıkarımlar ise “beşeri bilgi”yi oluşturur.

Benim burada arz etmek istediğim, her iki kaynağın da (Doğa ve Kur’an), beşeri bilginin ilahi kaynakları olarak, birbirine benzer özellikler içermesi hususudur:

1- Her iki kaynaktan da belli bir metodoloji ve uzmanlık çerçevesinde anlamalarımız/çıkarımlarımız olmaktadır.

2- Her ikisinden de çıkarımlarımız ancak zamanının doğrusudurlar; gelecekte pekala yanlışlanabilirler. Mesela, nasıl ki ortaçağda insandan çıkarımlar yapan İbn-i Sina’ya ait bilgiler bir kısmı bugün yanlışlanmıştır. Tıpkı bunun gibi, onun çağdaşı tefsir ve fıkıhçıların birçok çıkarımları da bugünkü bilgilerimiz ışığında yanlışlanmıştır.

3- Her ikisinden de belli bir metodoloji ve uzmanlık üzere bilgi üretilmiyorsa çok yanlış sonuçlar elde edilebilektedir.

4- Her ikisinde de aynı zaman diliminde farklı çıkarımlar ve mütalaalar nedenli birbirinden farklı kabuller/doğrular (bilgiler) olmaktadır; bilimde ekoller ve dinde mezhepler gibi.

5- Her ikisinde de, aynı eşya ve olayda, farklı uzmanlık alanları, farklı farklı çıkarımlar yapmaktadırlar. Mesela doğadaki bir canlının biyomimetik, ekolojik, biyolojik gibi fenni özellikleri yanında, davranışsal, organizasyonel, duygusal, sosyobiyolojik gibi sosyal özellikleri ve renk, çizgi, şekil, ses, estetik gibi sanatsal özelliklerinden, her bir bilim, disiplin ve ilgi alanı ile ilgili birçok farklı bilgiler üretildiği gibi, Kur’an’daki bir ayetten de fenni, sosyal, psikolojik, sanatsal, bir çok farklı çıkarımlar yapılıp farklı bilgiler üretilmektedir.

6- Her ikisi de, benzer bir şekilde, insanın evrende “unik ve özel” bir yeri olduğunu gösterir: İnsanın, Tanrı’nın “Doğa ve Kur’an’daki sırlar”ını yorumlayabilmesi, O’nun yarattıklarına müdahele etme “yeti ve yetki”si olması; O’nun koyduğu kurallara aykırı davranma (çevreye ve kendine zararlı davranma veya günah işleme) potansiyeli olması gibi benzer “varoluşsal ilkeler”e işaret ederler.

7- Her ikisinden de yapılan çıkarımlar içinde, yanlışlanamayan, değişmeyen, hep doğru kabul edilen, konsensüs oluşmuş bir kısım (kadim bilgi) vardır.

Hülasa, “teşri ayetler” ile olan ilişkilerimizi, “tekvini ayetler” ile olan ilişkilerimize benzetme gereğine vurgu yapmaktı bu “tarz-ı nazar”dan amaç. Kısaca demem o ki, doğa ile olan ilişkimiz, doğadan bilgi üretmek şeklimiz ve ürettiğimiz bilginin hakikatin nesi ve ne kadarı olduğu hususundaki mütalaalarımız ne ve nasıl ise, bir Müslüman için bir bilgi kaynağı olarak “nas” ile olan münasebet de öyle olmalı. Bunu gerekçelendirmeye, bunun için anoloji kurmaya çalıştım sadece. Ortaçağda üretilen bilgiyi “nas”sın kendisi zannetmeyelim, selefin çıkarımlarına takılıp kalmayalım; gerici olmayalım demek istedim. Tabii ki pozitivist de...

Doğa, Kur’an ve Hz. Peygamber birlikte okunası birer kitaptır varoluşu anlamlandırmada!

Arkadaşım (KB)

Bir doçentlik hikayesi: Anne sen küçükken zeki miydin?

"Güzellik geçicidir dayı" demişti bir gün yeğenim bana. "Anneden kızına geçer 😇"

Güzel bir insandan dinlediğim bir olayı paylaşacağım sizinle:

- Anne, sen küçükken zeki miydin?

+ Evettttt

- Peki sonra ne oldu sana ??????

+ :))

Yukardaki cümleler, oğlum henüz 5 yaşında iken aramızda geçen bir diyaloğa ait :)) 

Bir kongrede fark ettim ki, tanıdığım, tanımadığım bir çok kişi (etik kurula verildiği için 4 yılda 4 kez doçentliğe başvuran) beni merak etmiş. Hepsi ayrı ayrı "Peki sonra ne oldu?" diye soruyorlar.

Anlatayım:
Açtığım davayı kazandım (istinaf mahkemesi kararı ile tam olarak kesinleşti). Dört yıl öncesine ait doçentlik belgemi aldım.

Bu sürede başka neler mi oldu ?

  • UAK etik ihlal iddiasını (dava sonuçlanmadan önce) üniversiteme bildirdi (bu durumun bir standardı yok).
  • UAK makalede ismi geçen kişilerden savunma istedi (bu durumun da bir standardı yok).
  • Bunu ihbar olarak kabul eden üniversitem, hakkımda disiplin soruşturması açtı (bu karar da üniversiteye göre değişebiliyor)
  • Muhakkik 'Etik ihlal yok' dese dahi 'Koskoca UAK hata mı yapacak?' denilerek disiplin cezası uygun görüldü. Tabii bununla ilgili itirazım ve mücadelem de çok çetin oldu.
  • Aynı üniversitede başarılı bir akademisyen olarak çalışan eşim ve benim için artık üniversite ve şehir devam edilemeyecek bir hal aldı.
  • Arkamıza bakmadan, vedalaşmadan şehri terk ettik. Öyle ki, eşyalarımızı bile başkaları topladı.
  • Eşim özel bir hastaneye geçti. Ben ise işsiz kaldım.
  • Depresyon en sevimli haliyle dolaşıp durdu etrafımda. Uzmanlık derneğimizin tüm çalışma gruplarından ayrılmak zorunda kaldım.


Ama merak etmeyin, şimdilerde daha iyiyim, bir ilçede çalışıyorum ve yeni bir üniversiteye başlamanın heyecanını yaşıyorum.

Evet kısaca böyle...
O küçük oğlum büyüdü. Şu an üniversiteye gidiyor.
Zekasını belki ama  kararlılığını ve sabrını asla sorgulamayacağı güçlü bir anneye sahip olduğunun farkında :))
 
Kongrede başka bir şey daha oldu:
Bütün oturumlarda (tamamen tesadüf sonucu) yan yana oturduğumuz kişinin beni etik kurula veren hoca olduğunu anlamamız her ikimiz için de çok şaşırtıcı idi. Sonrasında beraber sohbet edip, çay içtik. Aynı oturumları, aynı konuşmacıları takip etmemiz tek ortak yönümüz değildi. Anladım ki, o da  yaşananlardan en az benim kadar üzgündü...
 
Bu dönemde bir şekilde bana ulaşan etik isnat ve savunmaları okuyup yardımcı olmaya çalıştım. Gerçekten jüri üyesinin haklı olduğu durumlar olduğu gibi, hiç bir etik ihlal ile ilişkilendiremediğim suçlamalar çok büyük çoğunluğu oluşturuyordu.

Örneğin:
Aynı zamanda hukuk okumuş cerrahi branş doçent adayına jüri üyesi 'Kişinin avukatlık yapacağı öngörülerek bu cerrahi alanda doçent olmasının kamu yararı yaratmayacağı kanaatindeyim' şeklinde etik ihlal suçlamasında bulunmuştu.
 

Yani bu konuda iki kere iki her zaman dört etmiyordu.

Belki zaman geçtikçe  iklim gibi etik kavramlar da değişiyordur...

Belki daha şeffaf  bir uygulama ile tek kişilik yaşanan bu ayıba(!) bir standart getirilebiliriz.

Belki 'Bilimsel araştırma yöntemleri ve etik ihlalleri' ders olarak anlatan akademisyenlerin bu konuda önderlik etmesi gerekiyordur...
 
Ne dersiniz?


Not: Güzel kalpli arkadaşım EÇ'yi affediciliğinden ve çözüm arayan yaklaşımından dolayı tebrik ediyorum. Ben bana yapılan haksızlıklara onun kadar bağışlayıcı yaklaşamıyorum. Akademinin iyi hikayeleri de vardır mutlaka ama ben bu sıralar üzücü olanları duyuyorum maalesef...