30 Eylül 2021 Perşembe

Hayvanları Hapsetmeyin!


Size cezaevi hatıralarımdan bahsedeceğim. 

 

Aslında bilimsel makale yazabiliyorum ama kitap da yazdım. Nasıl kitap yazdım? Cezaevinde kaldığım süre içerisinde yazmam gerektiğine karar verdim. Yaşadıklarımın kayıt altına alınması gerektiğini düşündüm; o yüzden yazdım. Bence herkes yazabilir. Herkes yazmalı. Özellikle başından benim yaşadığım gibi olaylar geçmiş olanlar KHK'lılar, o KHK sürecini yaşayanlar, o zulme maruz kalanlar mutlaka hatıralarını bir şekilde yazmalıdır. Herkes yazabilir. Siz de yazabilirsiniz. Ben yazdığıma göre siz de yazabilirsiniz. 

 

2 Eylül 2016'da tutuklandım ve 14 ay 1 hafta tutuklu kaldım. O süre içerisinde bir günlük gibi yazdıklarım var. 188 sayfa olmuş. Bütün evren bir değişim içerisinde. Ben de değişim geçirdiğimi fark ediyorum. Yaşadığımız olaylar da bizi değiştiriyor. Kendimiz de değişime açık olmalı ve değişmek için bir çaba içerisinde olmalıyız. 

 

Yıl 2006. Suudi Sağlık Bakanlığı'ndan bir iş teklifi aldım. Suudi Arabistan'a gittim. Ailecek gittik. Orada 4 sene kadar güzel günler geçirdik. Riyad'da çalıştım. Aile hekimliği eğitimiyle ilgili Saudi Diploma in Family Medicine projesinde çalıştım. Orada Bise adında bir kedimiz vardı. 

 

Yıl 2015. Şifa Üniversitesi'nde işe başladım. İzmir Çiğli'ye taşındık. Hayalimizde bir bahçeli ev vardı. Küçük ama hayalimizdeki bu bahçeli evi alabildik. 10 metre kare kadar da bir bahçemiz var. İzmirliler kedileri seviyor malumunuz. Bahçemiz kedilere mesken oldu. Bazen 5, bazen 15... Bizi benimsemiş, onlara zarar vermediğimizi bilen, ara sıra bizden yiyecek isteyen kedimiz oldu bu sefer. "Bizim" demek doğru değil zaten... 

 

Bise henüz gözleri açılmamış yaralı bir yavru idi. Bir şekilde yaralanmış. Birisi mi üzerine bastı, nasıl oldu bilmiyorum. Medineli Mehmet hocam vardı. Mehmet Bey onu bize emanet etti. Önce Bise'yi damlalıkla besledik. Sonra enjektörle... Damla damla süt yedirdi hanım ve çocuklar ona. Veterinere götürdük. Elimizden geldiği kadar tedavisini yaptırdık. Sonunda iyileşti. Büyüdü. Evimizin neşesi oldu. Çok tatlı, akıllı bir kedi. O bizi, biz de onu çok seviyorduk. 

 

Artık 6 aylık olduğunda Bise'nin hiç evden çıkmamış olduğunu fark ettik. Arabistan sıcak bir yer. Kimse dışarı çıkmak istemiyor. Biz çıkınca hemen arabaya binip klimayı çalıştırıyorduk. Dolayısıyla kedimizin de dışarı çıkmak isteyebileceği demek ki aklımıza mı gelmedi. O mu istemedi, ya da dışarı çıkmak icap etmedi mi hatırlamıyorum ama bir şekilde Bise'yi dışarı çıkaralım dedik.

 

Kapının önüne çıkardığımda yere yapıştı ve kımıldayamadı. O kadar parlak bir güneş ışığı, çok değişik, parlak bir ortam onu tedirgin etti, korktu, sinirlendi, hırçınlaştı. Aldım hemen eve geri götürdüm. Evde sakinleşti. Daha sonra küçük denemeler yaptık ve sonunda dışarıya alıştı. Ama zor oldu dışarıya alışması. Dönerken de Yahya Bey vardı. Onun bahçesine bırakıp Türkiye'ye döndük.

 

Şimdi ben neden kedilerden bahsettim; evde beslediğimiz kediden bahsettim? Belki sizin de evcil hayvanlarınız olabilir diye düşündüm. Mesela köpeğiniz, balığınız, kaplumbağanız, muhabbet kuşunuz, papağanınız, kanaryanız, serçeniz... Bazıları serçe de besliyor... Evde kafeste besliyorlar yani! Eğer böyle bir şey varsa onları özgür bırakmalısınız. Bunu söylemek için bu girişi yaptım. Derhal onları uygun ortamlarına salmak lazım. Tabii bizim Bise gibi 6 ay evde yaşamışsa dışarıya adapte olamıyor. Ya da muhabbet kuşları doğduğundan beri kafeste yaşamışsa artık salıverseniz doğada yaşayamayabilirler. Yine de onları mümkünse eğer doğal ortamlarına bırakmanız gerektiğini düşünüyorum.

 

Bir kuş ormanda, balık nehirde yaşar. Kavanozda yaşamaz yani.

 

Hayvanları hapsetmeyin!

 

Ömrünü kafeste geçiren bir hayvanın neler hissettiğini anlamak için ben hapis yattım. Yine de anlamış olmayabilirim. Çünkü ben 14 ay hapis yattım. Bunu anlamanız için sizin de hapis yatmanız gerekmiyor. Ben size söylüyorum. Çok korkunç bir şey. Çok kötü... Onun için, hayvanları hapsetmeyin.

 

Günde bir kez bahçeye çıkarıyor insanlar köpeklerini, gezdiriyorlar. Beş dakika gezdirip hemen geri getiriyorlar. Yani bunu anlamak için H-Tipi cezaevinde kalmanız gerekmez. Orada bizi daha fazla çıkarıyorlardı bahçeye. Akvaryumdaki balığı anlamak için E-Tipi cezaevinde kalmanız gerekmiyor.

 

Kafesteki kuş ömür boyu aynı besinlerle besleniyor. Siz ne verirseniz onu yiyor. Cezaevinde de bize ne verirseler onu yiyorduk. Belki cezaevinde daha özgürdük. Çünkü paramız varsa marketten de alışveriş yapmamıza müsaade ediliyordu.

 

Bir de ömrünü 40x40 cm kafeste geçiren yumurta tavukları var. Ben artık o şekilde yumurta almıyorum. Tabii ki o yumurtalar ucuz oluyor. "O kadar insana nasıl yumurta yetiştireceğiz?" diye sorabilirsiniz. "Organik yumurtaya paramız yetmiyor" diyebilirsiniz. Az yiyebiliriz. Ama o şekilde yaşayan bir hayvanın o şartlarda kalmasını teşvik etmeye hakkımız yok.

 

Gün ışığı görmeden, bir duvara bağlı şekilde yaşayan ve kesime gönderilen hayvanlar, inekler, boğalar var. Onları hayal bile edemiyorum. Onlar nasıl bir psikoloji içerisindedir hiç hayal bile edemiyorum.

 

Romanya'da 20 yıl bir kafeste, hayvanat bahçesinde yaşamış bir ayının videosunu seyretmiştim. Ayıyı doğaya bıraktıklarında olduğu yerde dönüyor. Biz hayvanat bahçelerine de gitmemeye karar verdik artık. Orada ayıların 3-5 adım gidebilecekleri bir alan var. Korkunç! Korkunç bir şey yani. Ben 10 adım gidebiliyordum. Benim adımlarla 10 adımdı cezaevinin volta atma yeri.

 

İnsanları hiç hapsetmeyin de hayvanları da asla hapsetmeyin!