1 Temmuz 2020 Çarşamba

On dört ay hapis tutuldum, hiç terörist görmedim


On dört ay hapisteydim, hiç terörist görmedim

Size hapis yattığım dönemdeki koğuş arkadaşlarımı tanıtacağım.
Yanlış anlaşılmasın, terörün her çeşidini lanetliyorum. Darbe girişimini ve saf ve iyi niyetli Anadolu insanlarının başına bu çorapları örenleri de lanetliyorum. Ben sadece 14 ay boyunca birlikte kaldığım insanları biraz olsun tanıyın, bilin istedim.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında çalıştığım Şifa Üniversitesi'ne el konuldu.
Kendime Suudi Arabistan'da 15 bin Dolar maaşla iş buldum. İki Eylül 2016 tarihinde İzmir'den uçağa binmek üzereyken alıkonuldum. Erzurum'a götürüldüm ve hapse konuldum.
Atatürk Üniversitesi'nde birlikte çalıştığımız Fatih Akdemir ve çocuğumun okuldan öğretmeni Yusuf Kara hakkımda ihbarda bulunmuş.

Terör örgütü üyesi olmakla suçlandım ve 9 Kasım 2017 tarihine kadar 14 ay hapiste tutuldum.
Cezaevinde iki koğuş değiştirdim. Otuz civarında kişiyle birlikte kaldım. 13 Şubat 2020 tarihinde de 10. celsede yargılandığım davadan beraat ettim.

Cezaevinde teröristlerle karşılaşmayı bekliyordum. Ancak, hiç terörist görmedim. Hukukun üstünlüğüne güvenmek zorundayız tabii. Hukuk birisine terörist diyorsa benim elimden bir şey gelmez. Ama benim gördüğüm, benim gibi vatansever, milletine-devletine bağlı, dindar insanlardı. Hatta çoğunluğu -onları ihbar edenlerin gözünde bile- kahraman sayılacak tiplerdi.

Erzurum H tipi cezaevinin koğuşları 4-6 kişiye göre tasarlanmış. Burada kimi zaman 14 kişi birlikte kaldık, ama hiç 9 kişiden az değildik.
Ondört kişi kaldığımız dönemde bir fotoğraf çekilmiştik. O fotoğrafa bakarak cezaevinde tanıştığım insanları sizlere tanıtmak istiyorum.


Koğuşumuzda 70 yaşında bir profesör vardı. Bu hocamızın 100'ün üzerinde basılı kitabı bulunmakta. Arapça eğitimi için Türkiye'de referans gösterilen kişilerden birisi. Ben de ondan 9 ay boyunca ders aldım. Onun bir özeliği de Türkiye'nin medrese icazetli tek profesörü olması. Erzurum'un eski hocalarından Osman Bektaş'tan icazet almış. Daha sonra üniversite öğrenimi de görmeye karar vermiş. Yani hem klasik, hem de modern ilimlere hakim bir insan. Türk devletini temsilen yaptğı çalışmalar nedeniyle Kazakitan'dan Devlet Üstün Hizmet Madalyası almış.

Koğuşta o sıralar dört üniversite hocası kalıyorduk. Bir diğeri Mekke Ümmü'l Kura Üniversitesi'nde sekiz yıl eğitim görmüş gerçek bir İslam fıkhı hocası.

Fotoğraftaki diğer bir öğretim üyesi sanatçı. Güzel sanatlar fakültesinde Doçent. Yurt dışında resim sergileri açmış. Ben sanattan fazla anlamam ama eserleri gerçekten etkileyici ve özgün. Belki de dünyada önemli bir ressam olarak anılacak. Çamaşır suyu ile boyadığı tişörtlerimiz efsane olmuştu.

Başka bir koğuş arkadaşım yıllarca üniversitenin genel sekreterliğini yapmış. Üniversiteye katkıları ayrı bir gündem olur. Beni esas etkileyen bir hatırası olmuştu. Askerde komando imiş. Tim lideri olduğu bir çatışmada arkadaşı vurulmuş. Mermi yağmuru altında vurulan arkadaşını yüklenip geri mevziye götürdüğünde kendisinin de omuzundan yaralı olduğu fark edilmiş. "Kanlı gömleğimi halen saklıyorum" diyordu.

Koğuştaki en ilgi çekici kişiliklerden biri, bir cami imamıydı. Erzurum'da görev yaparken PKK'lılar altı arkadaşını öldürmüş. "Muhtar odasındaydık. Gece karanlığında bize mermi sıkanlardan birini arkadan yakaladım. Kolumu boynuna doladım. Birlikte yere düştük. Sıksam öldürürdüm. Arkadaşlarımın kanından sırtımın ıslandığını hissettim. Yine de onu öldüremedim. Oysa çok güçlüydüm. Ayakta duran adamın üzerinden atlayabilecek kadar çeviktim." demişti.

Bir de Yunus Emre'den ilham alarak çağırdığımız bir arkadaşımız vardı. "Dövene elsiz, sövene dilsiz" türünden nadide bir insan... Onca zaman içerisinde bir kez öfkelendiğini, birisine hakaret ettiğini görmedim; kendisine zulmedenlere dahil...

Sonra, iki komiser vardı birlikte kaldığımız. Birisi İstanbul'da çalışırken canlı bomba saldırısına uğramış. Saldırıda birçok iş arkadaşını kaybetmiş; alnında yara izi olan bir gazi. Diğeri de en az onun kadar vatan-millet sevdalısı bir delikanlı. Durumuna hiç isyan etmiyor, "Askerlik yapmamıştım, sayalım ki, uzun bir askerlik yapıyorum vatan için" diyordu.

Rahatsız olduğu için fotoğrafta olmayan bir tutuklu arkadaşım daha vardı o gün. Kendisi adliyede müdür imiş. On kişinin işini yıllarca tek başına yürüttüğünü, sonrasında yeni elemanlar alındığını söylüyordu. O da terörden nefret ederdi.

Koğuşumuzun on üçüncü üyesi bir gazeteciydi. Basın-yayın işiyle uğraşmış genç bir insan. İlkokul çağında iki kızı vardı. Onlara bir türlü babalarının tutuklandığını söyleyememişler. Çocuklar babalarını çalışmaya gitti sanıyormuş. Bu arkadaşım çocuklarına mektup yazarken benden de yabancı dilde birkaç cümle yazdırıyordu ve "Dil öğreniyorum, siz de öğrenin" diyordu.

Hele bir de Erzurum ülkücüsü vardı ki koğuşumuzda, kendisini terörle mücadele sorumlusu sanıyordu. Elinden gelse vatanın bütünlüğü için gösterilen bütün hedeflerle tek başına çarpışacak; öylesine kararlı... Tapuda müdürlük yaparken bir milletvekilinin malvarlığına baktığının tespit edilmesi üzerine örgüt üyeliğiyle suçlanıyordu.

Bir de yurt müdürü olarak suçlanan bir arkadaşımız vardı. 25 yaşındaydı. İlçede bir yurtta nafakasını temin ediyor, yurdun bütün işlerini yapıyormuş.

Uzatmamak için diğer tanıştığım insanlardan bahsetmeyeceğim ama özet olarak, şunu söyleyebilirim: Ne kendi kaldığım koğuşlarda, ne de komşu koğuşlarda hiç terörist görmedim. Hatta, benim tanıştığım insanlar tanıdığım çoğu kişiden daha insanlığa faydalı bireylerdi.

Şimdi beni dinleyen -ve hatta dinlemeyen- vatandaşlara sormak istiyorum: Kendinizi bu anlattığım tutukluların herhangi birisiyle kıyaslayın. Değerleriniz neyse ona göre mukayese yapın. İnsanlık, ilim, din, vatan sevgisi, zulme direnme, sanat, hakperestlik, dosta sadakat... Hangi kriteri beğenirseniz ona göre karşılaştırın kendinizi. Acaba kaç kişi çıkacak da "Ben bu senin anlattığın kişilerden daha erdemliyim" diyebilecek, merak ediyorum. Bu boş bir meydan okuma değildir; iddialıyım. Lütfen düşünün bu konuda biraz...

Bir husus daha var: Tutuklu arkadaşlarımın hepsi iş arkadaşları, akrabaları, aralarında din ve milliyet bağı olan kişiler tarafından ihbar edilmişler. Birçoğu beraat etti. Ben de beraat ettim. İki iftiracımdan biri maaşını ödediğim öğretmen, öteki ise mahkemedeki ifadesine göre kendisine akademik yardımım olan iş arkadaşım. Ben kendisini Türk ve Müslüman olarak tanımlayan kişilerden zarar gördüm. Bana yapılanları destekleyen, alkışlayan, sesini çıkarmayanlar, emek verdiğim, yetiştirdiğim, birlikte çalıştığım kişilerdir. Yaşadığım kayıpların sebebi anne, baba, abi, abla, kardeş, amca, dayı, hala, yenge, amcaoğlu dediğim kişilerdir.

Zulmü hiç bir şekilde anlayamam da insanın hukuku olan, birlikte yaşadığı, iyilik gördüğü insana, komşusuna siyasi yönlendirme ile nefret duyması, zulmetmesi ne kadar acı, ne kadar insanlıktan nasibini almamış bir davranıştır. İğreniyorum...

Sorarım size: Yüzbinlerce vatan evladını "hain", "terörist" diye yaftalamanın sonunda nasıl bir menfaat umuyorsunuz?
Benim atıldığım işimi sen mi alacaksın? Yapamazsın ki benim işimi!
Benim kapatılan iş yerimi sana mı verecekler? Batırırsın onu!
Benim gitmediğim camide sana daha mı fazla yer açılacak? Zaten bana yeryüzü mescit!
Hayır. Hayır! Bu yapılandan bir menfaat ummayın sakın! Dünya menfaatleri, para ve iktidar uğruna yaptığınız veya desteklediğiniz zulüm size ancak bunların tersini getirecektir.

Bu yapılanlar sizlere ancak fakirlik, iktidarsızlık, saygısızlık, huzursuzluk, etiketlenme, ötekileştirme, bela ve mutsuzluk getirecektir. Ders alıp pişmanlık duyan olur mu bilemiyorum. Bence ihtimal düşük. Ama yine de belirtmek istedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder