6 Temmuz 2020 Pazartesi

Alim

Sadi Hoca’dan ayrıldım, yanarım,
O âlime ömrümce minnettarım.

Bilgi lezzetmiş; o lezzeti tattım,
Sadi’yle birime bin bir kattım.

Şehitliğin mertebeleri pektir,
Biri de ilim yolunda ölmektir.[1]

İlim için kıtalar tepmek değer,
Misal Molla Cami, bilirsen eğer:

“An feridun-i Cihan-ı Manevi
Bes buved burhan-ı kadreş Mesnevî

Men çi gûyem vasf-ı ân âlicenab
Nist peygamber veli dared kitab”[2]

Bast-ı zaman, tayy-ı mekân derler ya,
Yetmiş yılı sığdırdık yedi aya.

Sadi’den bir öğrendiğim de şudur:
El ilmu fî sudur, leyse fissutur.[3]

Bana sadece Arapça vermedi[4],
Hayat felsefemi de etkiledi:

Yanlış, her zaman, her yerde yanlıştır,
Hatırdan “Doğru” diyen aldanmıştır.

Hoca, abi, lider kurtarmaz seni,
Kabirde yere sürtünce çeneni!


[1] Sadi Hoca medresede Sakıp Efendi’de öğrenciyken sabah derslerine 65 yaşında bir adam katılır, iki saat boyunca diz çöküp dinlermiş. Sadi Hoca bir gün “Emmi, sen neye geliyorsun derse, anlamıyorsun da…” deyince adam “Şehit olarak ölmek istiyorum” demiş.
[2] Molla Cami, Mevlana için söylemiş: “O maneviyat cihanının benzersiz yücesinin kadr-u kıymetini anlatmaya Mesnevi kitabı yeterlidir. “Ben o kadri yüce zat hakkında ne söyleyebilirim? Peygamber değildir ama kitap sahibidir.”
[3] Arapça “ال علم فصدور ليس فسطور” İlim satırda/kitapta değil sinede olmalıdır.
[4] Prof. Dr. M. Sadi Çögenli ile dokuz ay Kur’an Arapçası çalıştık. Sadi Hoca, cezaevinde direkt veya dolaylı olarak yaklaşık 10 kişinin Arapça öğrenmesine katkıda bulundu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder