[1] Bedri Rahmi Eyüboğlu. Türküler Dolusu
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
[2] Mehmet Akif Ersoy. Safahat. Ağlarım Ağlatamam
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
[3] Âşık Mahsuni Şerif
Mahsuni şerifim dindir acını,
Bazı acılardan al ilacını,
Pir sultanlar gibi darağacını,
Bilmem boylasam mı boylamasam mı?
Bir mazlumun cezaevindeki iniltilerini okumak isterseniz buyurun: https://drive.google.com/file/d/1KeSXKV7w8K1ghT_P2bMrKi5QSvsDHhcu
RÜYADA ANNEMLE
(Prof.Haluk Savaş'a ithaf..)
🌹🌹🌹
Ah be memleketim yine işgal altında
Ne fakir köylüsü ne şehirlisi farkında
*
İyiler hapis ya da sürgün yaban ellerde
Fitne fesat kaynıyor hemen hemen her yerde..
*
Şiddetli kara bir kış yine her yanı sardı,
Yirmidört saat soğuk karanlık gece vardı.
*
Yaşlı gözlerle bakıp ıslak seccadesine
Annem kulak kesildi fırtınanın sesine..
*
Karla kaplanmış camdan bakıp sesi dinledi
Yorgun kısık sesiyle "Allah" diye inledi..
*
Sonra bana bakarak sustu kısa bir zaman
"Ne soguk gece" dedi "aman Allahım aman.."
**
Sabır oğlum; elbette geçer karlı geceler
Fırtınalı tipili bu rüzgarlı geceler ..
*
Gözüm sisin ardından mazimize dalıyor..
Hatıralar şu yorgun kalbimi hırpalıyor
*
Binlerce masum mazlum çocuğun bunca ahı..
Indirmez mi sanırsın tahtından zalim şahı !
**
Bu emsalsiz bir zulüm ahlar arşa dayanır
Bekle oğlum sabırla millet elbet uyanır..
**
Mevlâ en büyük derdi peygamberlere vermiş
Bunca belâ musibet bizim kaderde varmış..
*
Şimdi toparlan nerde hatan var hesabın gör
Belanın ardındaki rahmeti hikmeti gör..
**
Allah adaletlidir seyreyle neler eyler..
İsyan etme bak Allah sabreyle neler eyler..
*
Allah nasıl intikam alacak zalimlerden..
Dilsiz şeytan olmuş o fetvacı alimlerden (!)
*
Bilmezmisin insanlar zalim kader adildir
Müminler mazlum müşfik temkinli mutedildir..
*
Hayırları Allahtan şerleri nefsinden bil
Zalime dik dur oğlum mazluma karşı zelil !
*
Haşirde tecelli edince Allahın gazabı
Zalimler tadar elbet cehennemde azabı..
*
İşi Allaha bırak teslim ol tevekkül et
Allah kula zulmetmez hayır olur akibet..
*
Annem devam ediyor gözü nemli buğulu..
Sözleri tane tane anlaşılır duygulu !
*
Bak oğlum gece soguk kardan yollar kapalı..
Hangi kış var ki söyle ilkbahara kapalı ..
*
Anne dedim zalimler niçin azdıkça azdı !
Oğlum dedi kendine onlar cehennem kazdı..
*
Sana düşen şey durmak değil hizmet etmektir.
Hak yolunda ümitle durmaksızın gitmektir..
*
Mümin bozguna uğrar hatta yakılabilir
Amma yeniden doğar küllerinden dirilir..
**
Haktır amma ölüme teslim olmak da yoktur
Yeis şeytanın attığı zehirli bir oktur..
*
Annem bir ah çekerek bitirdi sözlerini.
Yüzüme çevirip de o dalgın gözlerini:
**
“Oglum acı günleri yeni gördün sen" dedi
Tekrar cama bakarak ah ahh diye inledi.!!
**
Bugün bana annemin bu ah'tır hatırası
İçindedir annemin hayalleri rüyası.
*
Oğlum dedi annem babamın ruhu bile
Izdırabla inliyor bu zulmün matemiyle.
*
Esir vatanım düşman çizmesinin altında
Ne cahil cühelâ ne okumuşu farkında !
*
M. Ramoğlu
[1] Sadi Hoca medresede Sakıp Efendi’de öğrenciyken sabah derslerine 65
yaşında bir adam katılır, iki saat boyunca diz çöküp dinlermiş. Sadi Hoca bir
gün “Emmi, sen neye geliyorsun derse, anlamıyorsun da…” deyince adam “Şehit
olarak ölmek istiyorum” demiş.
[2] Molla Cami, Mevlana için söylemiş: “O maneviyat cihanının benzersiz
yücesinin kadr-u kıymetini anlatmaya Mesnevi kitabı yeterlidir. “Ben o kadri
yüce zat hakkında ne söyleyebilirim? Peygamber değildir ama kitap sahibidir.”
[3] Arapça “ال علم فصدور
ليس فسطور” İlim satırda/kitapta
değil sinede olmalıdır.
[4] Prof. Dr. M. Sadi Çögenli ile dokuz ay Kur’an Arapçası çalıştık. Sadi
Hoca, cezaevinde direkt veya dolaylı olarak yaklaşık 10 kişinin Arapça
öğrenmesine katkıda bulundu.
Size hapis yattığım dönemdeki koğuş arkadaşlarımı tanıtacağım.
Yanlış anlaşılmasın, terörün her çeşidini lanetliyorum. Darbe girişimini ve saf ve iyi niyetli Anadolu insanlarının başına bu çorapları örenleri de lanetliyorum. Ben sadece 14 ay boyunca birlikte kaldığım insanları biraz olsun tanıyın, bilin istedim.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında çalıştığım Şifa Üniversitesi'ne el konuldu.
Kendime Suudi Arabistan'da 15 bin Dolar maaşla iş buldum. İki Eylül 2016 tarihinde İzmir'den uçağa binmek üzereyken alıkonuldum. Erzurum'a götürüldüm ve hapse konuldum.
Atatürk Üniversitesi'nde birlikte çalıştığımız Fatih Akdemir ve çocuğumun okuldan öğretmeni Yusuf Kara hakkımda ihbarda bulunmuş.
Terör örgütü üyesi olmakla suçlandım ve 9 Kasım 2017 tarihine kadar 14 ay hapiste tutuldum.
Cezaevinde iki koğuş değiştirdim. Otuz civarında kişiyle birlikte kaldım. 13 Şubat 2020 tarihinde de 10. celsede yargılandığım davadan beraat ettim.
Cezaevinde teröristlerle karşılaşmayı bekliyordum. Ancak, hiç terörist görmedim. Hukukun üstünlüğüne güvenmek zorundayız tabii. Hukuk birisine terörist diyorsa benim elimden bir şey gelmez. Ama benim gördüğüm, benim gibi vatansever, milletine-devletine bağlı, dindar insanlardı. Hatta çoğunluğu -onları ihbar edenlerin gözünde bile- kahraman sayılacak tiplerdi.
Erzurum H tipi cezaevinin koğuşları 4-6 kişiye göre tasarlanmış. Burada kimi zaman 14 kişi birlikte kaldık, ama hiç 9 kişiden az değildik.
Ondört kişi kaldığımız dönemde bir fotoğraf çekilmiştik. O fotoğrafa bakarak cezaevinde tanıştığım insanları sizlere tanıtmak istiyorum.
Koğuşumuzda 70 yaşında bir profesör vardı. Bu hocamızın 100'ün üzerinde basılı kitabı bulunmakta. Arapça eğitimi için Türkiye'de referans gösterilen kişilerden birisi. Ben de ondan 9 ay boyunca ders aldım. Onun bir özeliği de Türkiye'nin medrese icazetli tek profesörü olması. Erzurum'un eski hocalarından Osman Bektaş'tan icazet almış. Daha sonra üniversite öğrenimi de görmeye karar vermiş. Yani hem klasik, hem de modern ilimlere hakim bir insan. Türk devletini temsilen yaptğı çalışmalar nedeniyle Kazakitan'dan Devlet Üstün Hizmet Madalyası almış.
Koğuşta o sıralar dört üniversite hocası kalıyorduk. Bir diğeri Mekke Ümmü'l Kura Üniversitesi'nde sekiz yıl eğitim görmüş gerçek bir İslam fıkhı hocası.
Fotoğraftaki diğer bir öğretim üyesi sanatçı. Güzel sanatlar fakültesinde Doçent. Yurt dışında resim sergileri açmış. Ben sanattan fazla anlamam ama eserleri gerçekten etkileyici ve özgün. Belki de dünyada önemli bir ressam olarak anılacak. Çamaşır suyu ile boyadığı tişörtlerimiz efsane olmuştu.
Başka bir koğuş arkadaşım yıllarca üniversitenin genel sekreterliğini yapmış. Üniversiteye katkıları ayrı bir gündem olur. Beni esas etkileyen bir hatırası olmuştu. Askerde komando imiş. Tim lideri olduğu bir çatışmada arkadaşı vurulmuş. Mermi yağmuru altında vurulan arkadaşını yüklenip geri mevziye götürdüğünde kendisinin de omuzundan yaralı olduğu fark edilmiş. "Kanlı gömleğimi halen saklıyorum" diyordu.
Koğuştaki en ilgi çekici kişiliklerden biri, bir cami imamıydı. Erzurum'da görev yaparken PKK'lılar altı arkadaşını öldürmüş. "Muhtar odasındaydık. Gece karanlığında bize mermi sıkanlardan birini arkadan yakaladım. Kolumu boynuna doladım. Birlikte yere düştük. Sıksam öldürürdüm. Arkadaşlarımın kanından sırtımın ıslandığını hissettim. Yine de onu öldüremedim. Oysa çok güçlüydüm. Ayakta duran adamın üzerinden atlayabilecek kadar çeviktim." demişti.
Bir de Yunus Emre'den ilham alarak çağırdığımız bir arkadaşımız vardı. "Dövene elsiz, sövene dilsiz" türünden nadide bir insan... Onca zaman içerisinde bir kez öfkelendiğini, birisine hakaret ettiğini görmedim; kendisine zulmedenlere dahil...
Sonra, iki komiser vardı birlikte kaldığımız. Birisi İstanbul'da çalışırken canlı bomba saldırısına uğramış. Saldırıda birçok iş arkadaşını kaybetmiş; alnında yara izi olan bir gazi. Diğeri de en az onun kadar vatan-millet sevdalısı bir delikanlı. Durumuna hiç isyan etmiyor, "Askerlik yapmamıştım, sayalım ki, uzun bir askerlik yapıyorum vatan için" diyordu.
Rahatsız olduğu için fotoğrafta olmayan bir tutuklu arkadaşım daha vardı o gün. Kendisi adliyede müdür imiş. On kişinin işini yıllarca tek başına yürüttüğünü, sonrasında yeni elemanlar alındığını söylüyordu. O da terörden nefret ederdi.
Koğuşumuzun on üçüncü üyesi bir gazeteciydi. Basın-yayın işiyle uğraşmış genç bir insan. İlkokul çağında iki kızı vardı. Onlara bir türlü babalarının tutuklandığını söyleyememişler. Çocuklar babalarını çalışmaya gitti sanıyormuş. Bu arkadaşım çocuklarına mektup yazarken benden de yabancı dilde birkaç cümle yazdırıyordu ve "Dil öğreniyorum, siz de öğrenin" diyordu.
Hele bir de Erzurum ülkücüsü vardı ki koğuşumuzda, kendisini terörle mücadele sorumlusu sanıyordu. Elinden gelse vatanın bütünlüğü için gösterilen bütün hedeflerle tek başına çarpışacak; öylesine kararlı... Tapuda müdürlük yaparken bir milletvekilinin malvarlığına baktığının tespit edilmesi üzerine örgüt üyeliğiyle suçlanıyordu.
Bir de yurt müdürü olarak suçlanan bir arkadaşımız vardı. 25 yaşındaydı. İlçede bir yurtta nafakasını temin ediyor, yurdun bütün işlerini yapıyormuş.
Uzatmamak için diğer tanıştığım insanlardan bahsetmeyeceğim ama özet olarak, şunu söyleyebilirim: Ne kendi kaldığım koğuşlarda, ne de komşu koğuşlarda hiç terörist görmedim. Hatta, benim tanıştığım insanlar tanıdığım çoğu kişiden daha insanlığa faydalı bireylerdi.
Şimdi beni dinleyen -ve hatta dinlemeyen- vatandaşlara sormak istiyorum: Kendinizi bu anlattığım tutukluların herhangi birisiyle kıyaslayın. Değerleriniz neyse ona göre mukayese yapın. İnsanlık, ilim, din, vatan sevgisi, zulme direnme, sanat, hakperestlik, dosta sadakat... Hangi kriteri beğenirseniz ona göre karşılaştırın kendinizi. Acaba kaç kişi çıkacak da "Ben bu senin anlattığın kişilerden daha erdemliyim" diyebilecek, merak ediyorum. Bu boş bir meydan okuma değildir; iddialıyım. Lütfen düşünün bu konuda biraz...
Bir husus daha var: Tutuklu arkadaşlarımın hepsi iş arkadaşları, akrabaları, aralarında din ve milliyet bağı olan kişiler tarafından ihbar edilmişler. Birçoğu beraat etti. Ben de beraat ettim. İki iftiracımdan biri maaşını ödediğim öğretmen, öteki ise mahkemedeki ifadesine göre kendisine akademik yardımım olan iş arkadaşım. Ben kendisini Türk ve Müslüman olarak tanımlayan kişilerden zarar gördüm. Bana yapılanları destekleyen, alkışlayan, sesini çıkarmayanlar, emek verdiğim, yetiştirdiğim, birlikte çalıştığım kişilerdir. Yaşadığım kayıpların sebebi anne, baba, abi, abla, kardeş, amca, dayı, hala, yenge, amcaoğlu dediğim kişilerdir.
Zulmü hiç bir şekilde anlayamam da insanın hukuku olan, birlikte yaşadığı, iyilik gördüğü insana, komşusuna siyasi yönlendirme ile nefret duyması, zulmetmesi ne kadar acı, ne kadar insanlıktan nasibini almamış bir davranıştır. İğreniyorum...
Sorarım size: Yüzbinlerce vatan evladını "hain", "terörist" diye yaftalamanın sonunda nasıl bir menfaat umuyorsunuz?
Benim atıldığım işimi sen mi alacaksın? Yapamazsın ki benim işimi!
Benim kapatılan iş yerimi sana mı verecekler? Batırırsın onu!
Benim gitmediğim camide sana daha mı fazla yer açılacak? Zaten bana yeryüzü mescit!
Hayır. Hayır! Bu yapılandan bir menfaat ummayın sakın! Dünya menfaatleri, para ve iktidar uğruna yaptığınız veya desteklediğiniz zulüm size ancak bunların tersini getirecektir.
Bu yapılanlar sizlere ancak fakirlik, iktidarsızlık, saygısızlık, huzursuzluk, etiketlenme, ötekileştirme, bela ve mutsuzluk getirecektir. Ders alıp pişmanlık duyan olur mu bilemiyorum. Bence ihtimal düşük. Ama yine de belirtmek istedim.