8 Nisan 2020 Çarşamba

Evde kalın ama boş kalmayın!


Uzmanlık eğitimimi yeni tamamlamış ve Kocaeli Körfez Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Hekimliği Merkezi'ne tayin olmuştum. Yıl 1998.

Üniversite hocası olmak istiyordum. Yeni tanıştığım bir profesörle fikir alışverişinde bulunurken kendisine biraz dert yanmıştım.

"Pratisyen hekim olarak Şenkaya'da görevlendirildim. Sağlık ocağımda dokuz personel vardı. Ebe, hemşire, sağlık memuru, tıbbi sekreter, şoför, hatta odacı dahi vardı ama bunca insan günde dokuz hastaya hizmet vermiyorduk."

"Şimdi ana çocuk sağlığına görevlendirilmişim. Burada da emekliliği gelen ebe ve hemşirelerden oluşan 7 kişilik bir ekip boş oturuyoruz. Bir hasta bakmadığım günler oluyordu. Kaynaklarımız neden bu kadar israf ediliyor? Neden daha verimli çalışabileceğim bir görev verilmiyor bana?" diye dert yanıyordum.

O profesör bana şu önemli nasihati yapmıştı: "Çalışkan insan her ortamda üretir; boş duramaz. Çalışmamak için mazeret olmaz. Sana çalışmak yakışır. Eğer çok hastan olursa çok çalışmalı ve 'Ne güzel, insanlara hizmet ediyorum' demelisin. Eğer hastan yoksa mahalleyi dolaşıp araştırma yap, insanları evlerinde ziyaret et. Deseler ki, görev yerinden de ayrılamazsın, o zaman da kitap oku, kendini geliştir.

2016 yılında başlayan OHAL sürecinde Türkiye'de 600 bine yakın kişiye terörist muamelesi yapıldı. Yüz binlerce insan işinden oldu. Hatta, birçoğunun diplomaları da iptal edildi. İnsanlar ne yapacağını şaşırdı, birçoğu depresyona girdi. İntihar edenler de oldu.

Ben de önceleri bir bocalama geçirdim. Kısa bir süre ne yapacağımı bilemedim. Ancak, belki 3 numaralı kişiliğe sahip olmam, belki de Kuran'ın şu düsturunu fark etmem boş durmama engel oldu: "O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul" (İnşirah, 7, Elmalı'lı Hamdi Yazır).

Neyzen Tevfik'in güzel bir fotoğrafı vardır. Boynunda bir yafta, yaftada Arap alfabesiyle "hiç" yazıyor; elinde de eğri bir kaşık...

Ben o fotoğraftan ders aldığımı düşünüyorum. Daha doğrusu "düşünüyordum". Bana göre, orada diyor ki, "Zaten sonunda hiç olacağız, öyleyse şimdiden hiç olmaya ne dersiniz?" Diğer taraftan, "Benim eğri kaşığıma bakıp hatalarımı bulmaya çalışma, senin de kaşığın eğri; kendine bak!"

Diyorum ki, demek Neyzenin felsefesini tam kavramamış ve kendimi sıfırlayamamışım. Yoksa tutuklanmak ve toplumun saygın bir ferdi iken sıfırın da altına düşmek o kadar dokunmaması gerekirdi. Evet, başıma gelenler çok zoruma gitti. Ruhum bunu kaldıramadı. İlaç desteği de aldım.

Neyse, demem o ki, İnsan kendi kendini sıfırlayabilirse her şeyi yeniden yapabilir. Önce sıfırlanmak lazım. Bazen de kader sizi sıfırlıyor işte. Bu dönemde 100 binler, hatta aileleriyle birlikte milyonlarca insan sıfırlandı. Hayata yeniden başladılar.

Hayata yeniden başlamaya hazır olmalı. Hele hele "yaşlandım, ben sonuna geldim" hiç dememeli. Bir yaşlıyı eleştirmişlerdi "Çok çalışıyorsun artık biraz dinlen" diye. O da şöyle cevap vermişti. "Evladım sen hiç maraton koşucusunun son düzlüğe girdiğinde yavaşladığını gördün mü? Ben yolun sonuna yaklaşmışım; esas şimdi koşmam lazım."

Demek ne olursa olsun, sıfırdan başlayabilmeli,  yapacak işler bulmalı, kendine, ailesine, çevresine ve insanlığa faydalı olmaya çalışmalı. Nitekim tanıdığım insanların çoğu bunu yapıyor. Ama bazıları da yapamıyor. Bütün insanların ataletten kurtulmasını diliyorum.

Mesela bir tanıdğım var, imamlıktan ihraç edilmiş. İşsiz kalınca günlük 10 liraya lokantada bulaşık yıkamış. Sonra bir fırında çalışmış. Fırının karşısındaki bakkalda kadınların "Fırıncı terörist çalıştırıyormuş" dedikodusu duyulunca işine son verilmiş. Bir buşuk sene bir pazarcıda çalışmış. "Gece gidiyor ve gece eve dönüyordum. Eve vardığımda bacaklarımı hissetmiyordum. Yere yatıp bacaklarımı koltuğa kaldırıyor ve öylece uykuya dalıyordum" diyor. Çöplerde sobada yakacak malzeme ararken bir suriyeli kağıt toplayıcısı durumunu sormuş ve kendisine sahip çıkmış, yanına alıp hurda toplama işini öğretmiş. Şimdi hurda toplayarak geçiniyor. Bugünlerde korona salgını nedeniyle hurda işi de durma noktasında tabii. "Ne yapacaksın?" dediğimde "Allah başka bir Suriyeli gönderir yardımıma; hiç şüphem yok" dedi.

Sonra bakanlıkta bürokrat iken 'börekrat' olan, simit ve poğaça satarak geçimini temin edeni de tanıdım, emniyet müdürü iken aç-susuz ortada kalıp sokaklarda yatanı da.

Evet, bu hikayeleri kişilerin kendilerinden dinlemek lazım tabii. KHKTV'de yüzlercesi var. Ben şunu söylemek istiyorum. Hayat kısa, anı en iyi şekilde değerlendirmek lazım. Karşımıza çıkan seçeneklere göre en iyi kararı vermeye çalışmalı ve gayret etmeli.

İnsan kendini yemek içmek ve eğlenmek için yaratılmış sanıyor. Aslında insan çalışmak ve faydalı olmak için vardır. Yemek için çalışmak değil, çalışmak için yemeliyiz. Çalışmak hayat felsefemiz olmalı. Böyle düşünürsek dinlenme ve eğlence anlarımızı da bir çeşit çalışmaya ve üretmeye dönüştürebiliriz.

Ben ne yaptım?
Cezaevinde zaten yapabileceğiniz şeyler sınırlı. Okumak, ibadet etmek, spor yapmak ve yazmak yapılabilecek başlıca işler. Ben de öyle yaptım. Bir şiir kitabı yazdım (şair olduğumdan değil, mecburiyetten. Neyse, beğeninize sunarım basılınca). Hatıralarımı yazdım. Cezaevinde tanıştığım kişilerin kısa profillerini yazdım. Onları henüz daktilo edemedim.

Sonra serbest bırakılınca bir tanıdığın çiftliğinde çalıştım. Bir süre çiflikte yaşadım. Bahçe ektim, ağaç budadım, pestil yaptım, reçel yaptım, keçi sağmayı da öğrendim. Keçi peyniri ve yoğurdu yaptım. O çiftlikte solucan gübresi yetiştirdim. Beş milyon civarında solucanımız vardı. Şimdi solucanları hediye edecek bir bakıcı arıyorum :)

Esas mesleğim hekimlik ve akademisyenlik olduğu için serbest kalınca evimin balkonunu ofise dönüştürüp ufak ufak makale tercümeleri ve istatistik danışmanlığı işleri yapmaya başlamıştım. Bir şahıs işletmesi kurdum ve internet üzerinden danışmanlık işleri vermeye başladım. Bir süre sonra çiftliği bıraktım ve tamamen evden çalışmaya başladım.

Şimdi zaten virüs salgını var. Kimse evinden çıkamıyor. Çıkmaması da gerekiyor. Belki birkaç ay daha böyle devam edecek. Ben zaten sıfırlanmış olduğum için evde çalışmak zoruma gitmedi. Ailemle birlikteyim, yapacak işim var. İnsanlar yaptıklarıma değer veriyor ve benden hizmet almak istiyor. Ben de zamanımın çoğunu bilgisayar başında yazı yazarak geçiriyorum.

Bir taraftan da profesör olarak çalışabileceğim bir iş arayışına devam ediyorum. Almanya'dan Frankfurt üniversitesiyle görüştüm. Kabul ederlerse ve bu salgından sağ çıkarsak belki Haziran-Temmuz aylarında tekrar üniversite hocalığı yapmaya başlayabilirim. Kim bilir?

Sonuç olarak özetlemek gerekirse, öncelikle kendimizi sıfırlayabilmeli ve üretip emek verebileceğimiz her işi yapmaya hazır olmalıyız. Sonra da seçenekleri değerlendirip kendimize en uygun işleri yapmalı ve asla boş durmamalıyız.

Unutmayın, dezavantaj gibi gözüken durumlar sizin avantajınız olabilir. Belki bu salgın döneminde evde kalarak çocuğunuzla eşinizle, ailenizle kaliteli zaman geçirmek, birlikte okumak, yazmak, evden yapılabilecek işler yapmak, hayatınızda geriye dönüp mutlulukla hatırlayacağınız bir dönem olacaktır.

Evde kalın ama boş kalmayın!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder