5 Mart 2023 Pazar

Korku üzerine

 

Bektaşi babası etrafını çevreleyen bir grup insanla sohbet etmektedir. Sohbetin bir yerinde dünyada olan her şeyin Allah'ın takdiri olduğunu, onun izni olmadan hiçbir şeyin olmayacağını söyler. Bu sırada arkasında oturan ve Bektaşi'yi dinleyen bir külhanbeyi yerinden kalkar ve Bektaşi'nin ensesine okkalı bir tokat atar. Ne olduğunu anlamak için arkasına dönen bektaşiye külhanbeyi;

"Madem her iş insanın başına Allah'tan gelir, niye dönüp arkana bakarsın ihtiyar" der. Bektaşi;

"Allahtan geldiğini bildim bildim de, hangi ...'nin eliyle yaptı, onu merak ettim" der.

 
Son yıllardaki duygu durumumu nasıl tarif ederim, nasıl formüle ederim diye düşünüyorum uzun zamandır. Yukarıdaki kıssa nedeni ile bir hissiyatımı paylaşayım:

Hayatı hep yüksek perdeden, hep başarılı, hep kazançla dolu, hep özgüveni yüksek olacak şekilde yaşamadım. Hatta tam tersi oldu genelde; hayatım boyunca biraz ezik, biraz sosyal fobik, özgüveni zayıf, tırsak, çekingen, müstağni vs. gibi düşük profilli bir psikolojiyle yaşadım. Meslekî kariyer ve akademik hayatım boyunca da bu hep böyle idi; çoğunlukla dışlandım, değersizleştirildim, aşağılandım ve sürekli bir mobbing altında yaşadım. Kendim olmaya ve kendimi ifade etmeye çok da imkanım olmadı, ya da içinde bulunduğum şartlar bana bu imkanı vermedi veya ben beceremedim. Bütün bu süreç içersindeki temel duygu durumumun “acz ve fakr” olduğunu söyleyebilirim. İnancım ve kültürüm “şükür ehli” olmayı salık verdiği için sahip olduklarıma şükrederek mutlu da yaşadım aslında.

Ancak son beş-altı yıldır yaşadığım süreç ve bana yaşattığı psikoloji, bende hakim olan temel duygunun “korku” olmasına neden oldu artık. Artık her şeyden korkuyorum; ya başıma bir şey gelirse, ya sağlığıma bir şey olursa, ya kazancımı idame ettiremezsem, ya çocuklarımın, ailemin başına bir şey gelirse, vs. artık her şeyden korkuyorum: Özellikle de Türk devletinden, Türk milletinden ve cami cematinden çok korkuyorum. Büyük bir özgüvenle, çok daha büyük bir haklılık duygusu ile, hatta büyük bir hikmet ve hayır atfederek, çok acımasızca, coşkun bir şehvetle, bıkmak ve bitirmek bilmeden her türlü acıyı, çok kolayca, en yoğun şekilde, dur durak bilmeksizin yıllarca yaşatabiliyorlar insana…

Tabii ki bütün kötülüklerin Allah izni ile yapıldığının bilincindeyim. Beni korkutan şeylerin, bazı kötülerin üzerinden, onların eli ile, onların bir nedene bağlı kötülüğü olarak gelse de, bu zahiren öyle görünse de, temel korkumun Allah korkusu olduğunu hissediyorum; taa içimde derinlerde bir yerde. Çünkü yalnız kaldığımda, dua ederken, Allah'la irtibat halinde iken korkum en fazla en yoğun hale geliyor. Ürperti ve çarpıntı hissi oluşturacak kadar; sıcaklık basmasına, boğuluyormuş gibi hissetmeme neden olacak kadar yoğun olabiliyor bu his. Hayatım boyunca korku boyutlu bu hafakanları bu kadar yoğun olarak, bu kadar uzun süreli ve aklımdan hiç çıkmamacasına, son yıllarda hissettiğim ve yaşadığım gibi bunalırcasına yaşamamıştım. Daha önceleri de yapmak istediğim bir şeyi beceremeyip yapamayınca, çalışırken işler ters gidince veya başıma bir musibet gelince ya da bir kötülükle karşılaşınca ne kadar aciz ve yetersiz olduğumu hissettiğim çok olmuştur. Ya da böyle bir fenalıkla karşılaşma ihtimali ile korktuğum da çok olmuştur. Ama korkunun zihnimi bu kadar yoğun ve bir cenderede sıkıyor gibi ezercesine işgal ettiği, bütün benliğimi böylesine ele geçirdiği hiç bir zamanı hatırlamıyorum.

İnancımızda Allah korkusu hep vurgulanır, hep hatırda tutulması istenir, hep ona göre yaşamamız salık verilir. Ancak bendeki bu korku sanki beni felç ediyor, sanki katatonik bir hale sokuyor, bütün düşünce, duygu ve melekelerime ipotek koyuyor ve düşünsel üretkenliğime, kulluğuma, Allah’la -O’nun bana istediğini istediği zaman yapabilecek, beni korkutan bir güç olmak dışında- irtibatıma, vecd ve şükür endeksli ibadetime engel oluyor. Halbuki eskiden acz ve şükür endeksli olarak, yetersizliğimi bilmek ve teşekkür etmek üzerinden daha coşkulu bir irtibatım oluyordu O’nunla…

Yahut… korku üzerinden kulluk ve ibadet ya benim fıtratıma uygun değil veya bende tam çözümleyemediğim çok daha derin bazı sorunlar var.

- Yaşadığımın bir şeytanî desise olduğu, “O’ndan korkmak” yerine “O’nunla korkutarak” Şeytanın beni ye’se ve dehşete ittiği tespiti…,
- Kendilerinden korktuklarımızın da iplerinin Allah'ın elinde olduğuna dair kuvvetli bir inanç…,
- Korkularımın nedeninin dünyalık nimet kaybı ile alakalı olduğu, ahirete dair kayıplar ile ilgili olmadığının farkındalığı…,
- Ve… bu tür çıkmazlardan beni ancak bunların kurtarabileceğini bilmektir tek çıkış yolum.

Rasyonel tarafım bunu böylece biliyor ve kabul ediyor olsa da, içsel dünyam ve duygu durumum çok daha karmaşık ve kararsız…

Nitekim bu nedenle, bu zamanlarda, en çok korktuğum şey, Allah ile olan irtibatımın zarara uğraması ve sorumluluklarımı yerine getirememek… (KB)

Kabus

 

Bana herşey bir felaket senaryosu içindeymişim hissi veriyor. Gerçek mi? Kabusta mıyım?

Kabus gören, karabasan içindeki insanlar genelde çevrelerinde kötü (şeytan gibi) bir varlık hissettiklerini söyler: Sleep Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışma, karabasan teşhisi konulan hastaların yaklaşık %58’inin odada bir varlık olduğunu, genellikle insan dışı bir şey gördüğünü ve yaklaşık %22’sinin de odada genellikle yabancı bir kişiyi gördüğünü söylediklerini bildirmiştir. Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi’ne göre karabasan, insanların göğüs kafeslerinde baskı veya vücutlarını yönlendirmede/hareket ettirmede sorun hissetmelerine neden olabiliyormuş.

İnsan, çevresindekiler kötü, şeytan gibi (kötülük yapıcı) olduğunda, insanlık dışı muameleye maruz kaldığında, yaşadıkları nedeniyle baskı hissettiğinde ve istemediği şeyleri yapmak zorunda bırakıldığında, hiçbir şeyin “aşina” olmadığı, yabancı bir ortamda gibi hissedip hiç bir şey de yapamadığında, tabii ki kendini bir kabus içinde hisseder. Bunda şaşılacak bir şey yok.

Kaçıp kurtulmak istersin ama bu mümkün değildir. Bedenini kullanamıyorsun gibidir ya da ayağına dolanır bir sürü şey; zaten o derman da yoktur dizlerinde...

Boğazın sıkılıyor da sanki boğuluyor gibi olursun dehşet havuzunda; çevreni hep kötüler sarmış gibidir bilinmezler karanlığında; ezilirsin göğsünün üstündeki tonlarca yükün baskısı ve acısı altında; avazın çıktığı kadar bağırmak istersin, ancak sesin de çıkmaz kör sağırlığın ortasında...

“Kendi feryâdımdır ancak ses veren feryâdıma
Kimseler yok, âşinâdan büsbütün hâlî diyâr
"Nerde yârânım?" diyorken ben bülend âvâz ile
"Nerde yârânım?" diyor vâdi, beyâbân, kûhisâr...” diyen Mehmet Âkif gibi bile diyemezsin.

Sadece acz-ı mutlak, fakr-ı mutlak olduğunu derk edersin bütün zerratınca... ve bu “hiçliğin” neden olduğu sürpriz bir “hoşluk” yaşarsın paradoksal olarak; şükr-ü mutlak erbabı olmanın keşfiyatı ile... (KB)

2 Mart 2023 Perşembe

Gıda ve ilaç

 

İlaç/kimyasal ve gıda arasındaki mesafe gittikçe daralıyor mu? 

Bu yüzden mi Amerika’da gıda ve ilaç, FDA (Ulusal Gıda ve İlaç Bürosu) tarafından birlikte yönetiliyor?  Bizde ise, eskinin aksine, “sağlıkta dönüşüm süreci” ile gıda ve ilaç yönetiminin, sadece farklı bürolar değil, farklı bakanlıklar (Sağlık Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı) tarafından yapılmaya başlanması ile iyice ayrıştırılması ne anlama geliyor? Tersine bir gidiş mi?

Bu uygulama ile, “gıdacı şifa dağıtıcıları”, pazarlamayı şifacılık üzerinden yaparken, resmiyeti (değerlendirme, ruhsat, kontrol, tetkik vs.) ise gıdacılık üzerinden yapıyorlar. Sağlık ile ilgili olmayan birimler, tablet/kapsül haline getirilmiş veya şurup şeklinde sunulan gıdaların değerlendirilmesini ve takibini yapıyorlar. Bir yandan ilaç gibi paketlenmiş gıdalar şifa için (ilaç gibi) pazarlanırken, diğer yandan gıda gibi paketlenmiş enerji içecekleri ve mamalar yoğun bakım ünitelerinde şifa için (ilaç gibi) kullanılıyor. Hakikaten ilaç ve gıda arasındaki mesafe gittikçe daralıyor. Yukarıda bahsettiğim bazı noktalarda füzyon gerçekleşti bile.

Şifa ve sağlık satan bu gıdacıların, sağlık ile ilgili değil de, gıda ile ilgili normlar üzerinden yönetilmesi ne anlama gelmektedir? Gıda ve ilacın farklı birimler tarafından, bu kadar ayrıştırılarak yönetiliyor olması mı, yoksa FDA gibi birlikte yönetilmesi mi daha sağlıklıdır?

Belki de, bugünlerde tükettiğimiz gıdaların, sağlığı nasıl etkilediği anlaşılıp kamuoyuna bildirilince, bu soruların cevabı da verilmiş olacaktır. (KB)