Bilim zulme karşıdır!
Yüksek lisans çalışmamı tamamladım*. Almanca bir istatistik kursu hazırladım. Projemle gurur duyuyorum. Bununla birlikte projenin içeriği kadar hangi şartlar altında ve kim tarafından yapılmış olmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Yüksek lisans çalışmamı bu gözle değerlendirmenizi dilerim.
Maalesef dünyanın pek çok yerinde sistematik işkenceler, soykırımlar ve insan hakları ihlalleri devam ediyor. Bu ortamda benim yüksek lisans tamamlamam buruk bir sevinçtir. O nedenle bu çalışmamı devrin mazlumlarına adadım. Sadece benim gibi bir darbe senaryosu bahane edilerek yerinden-yurdundan edilenlere, AKP-MHP zulmüne uğrayanlara değil, bütün mazlumlara. Filistin, Ukrayna, Sincan, Suriye, Afganistan, Myanmar, Hindistan, Pakistan, Tigray, Sudan, Kongo, Nijerya, Yemen, İran, Bosna, Venezuela, Nikaragua ve başka yerlerde.
Kolaycılık kısayolunun yerine, ahlakın uzun yolunu seçenlere,
Sessiz kalmak daha güvenli olacağı halde sesini yükseltenlere,
Diz çökse kurtulacağı halde dimdik duranlara.
Sürgün, zulüm ya da ölüm pahasına özgürlüğü savunan yürekli kalplere,
Hırsıza suçüstü yaptığı için mahpus tutulan polislere,
Okyanusta kaybolmuş isimli-isimsiz bebeklere,
Savaş enkazı altında can veren masum çocuklara,
Cezaevlerinde büyüyen yavrulara,
Hiç tutulmamış ellere ve hiç gerçekleşmemiş hayallere.
Bu çalışma sizedir;
Teselli olsun diye değil,
Sessiz bir başkaldırı olarak,
Sözcüklerle yazılmış bir anıt,
Çektiklerinizin unutulmayacağına dair bir söz olarak.
Tezimin her sayfası zalimin yüzüne çarpan bir tokat olsun,
Ve her düşünce dayanışmanın bir tohumu…
Elli beş yaşında yüksek lisansa başlamak kolay verilen bir karar ya da kolayca ulaşılabilecek bir başarı değildi. Bu, sadece akılla değil, tüm kalbimle yaptığım bir şeydi.
Bu işte motivasyonum inancım oldu. “Oku!” diyen inancım. Öğrenmek ve öğretmek, benim için bir yaşam tarzı, dini bir görev, bir inanç meselesi. Hayat boyu öğrenme, benim için kişisel bir slogan değil, hayatımın ritmine yazılmış ilahi bir ferman, son anına kadar takip etmeye istekli olduğum bir görev. Ve ömrümün sonuna yaklaştığım yıllarda daha da hızlı koşmam gerektiğini bildiğim bir maraton...
Bu yüksek lisans, ikinci akademik serüvenimin bir parçası oldu. İlk serüvenim 1999'da heyecanlı bir genç doktor olarak başladı. Zaman içerisinde eğitim, araştırma, hasta bakımı, bölüm başkanlığı ve hatta dekanlık gibi rollerim oldu. Ancak bu akademik serüven bir gün aniden ve acımasızca sona erdirildi.
2016'da, Türkiye'deki sözde darbenin ardından, ülkenin en iyi sağlık üniversitelerinden birindeki görevimden oldum. Ben, korku saçan ve hayatları paramparça eden bir hükümetin, dini ve milliyeti istismar eden bir yapının sayısız kurbanından biriyim. Hapse atıldım. İşsiz kaldım. Bir çiftlikte keçi ve tavuk baktım. Ama maratonun sonu gelmemişti. 2020 yılında Almanya’da hayata yeniden tutundum.
Dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde, Münih Teknik Üniversitesi’nde çalışma imkanı buldum. Şimdi elimden alınan huzur ve refahıma büyük oranda yeniden kavuştuğumu söyleyebilirim. Cennet gibi bir toprak parçasında birbirinden iyi komşular ve iş arkadaşlarımla yeni bir hayat sürüyorum. Bir muayenehanede sağlık hizmeti veriyorum ve üniversitede akademik faaliyetlerime devam ediyorum. Ama yine de içim rahat değil. Öfkem hiç azalmıyor. Çünkü zulüm bütün hızıyla devem ediyor ve benim elimden bir şey gelmiyor.
Çalışmalarımda beni destekleyen herkese minnettarım. Ortak zamanımızdan harcadığım sevgili eşime, bana ta ilk günden kapılarını ve yüreğini açan yazar ve aktivist Dr. Britta Zangen'a, Almanya’daki ilk işverenim ve kahramanım Prof. Antonius Schneider’a, vizyonuna hayran olduğum Prof. Marco Roos'a, zor zamanlarda yanımda olan kardeşim Dr. Raphael Kunisch'e, yorulmak bilmez aktivist Dr. Marc Jamoulle'a, Kral Necaşi'nin mirasını sürdüren Dr. Sentayehu Assefa'ya, yüksek lisans yolunu yürümeme imkan veren Prof. Ulrich Mansmann ve ekibine, çocukluğumdan beri üzerimde emekleri olan Ayşe Akyüz’e, Fatma ve Yahya Aktürk’e, Remzi Özkan’a, Barbara Hartkopf’a ve Deborah Luxton Ulmer’e sonsuz teşekkürler.
İçimdeki ilim ateşi yanmaya devam ediyor. Arzum, bu çalışmamın yalnızca Almanca konuşan aile hekimlerinin akademik hayatını zenginleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda başkaları için de bir pusula görevi görmesidir. Özellikle de adaletsizlik yüzünden yerlerinden edilmiş ama yine de yenilmemiş sayısız göçmen akademisyen, hekim ve hakikatin peşinde koşan insan için… Sesimi duyan herkese çağrım, zulme sessiz kalmamak ve bilgiyle, ilimle zulme karşı dayanışmayı büyütmektir.
*Tezi şu bağlantıdan indirebilirsiniz: https://aile.net/img/dosya/aktuerkzekeriya_mastersthesis.pdf