(Fotoğraf: https://pixabay.com/de/photos/prophet-moschee-masjid-islam-2249740/)
Mescid-i Nebevi, içinde ibadet etmenin daha faziletli
olduğu ve kendisine uzak yerlerden ibadet için gidilebilecek 3 mescidden
biri. Hadisin ifadesiyle, burada kılınan her namaz bin katıyla
değerlendiriliyor.
Bayramı Medine’de geçirme niyetiyle, bayramdan bir hafta önce Medine’ye vardım.
Pandemi
nedeniyle bu sene Kurban Bayramı da dahil, Mescid-i Nebevi’de zaman
buruk geçiyor. Selamlamaya giden 1 numaralı Selam kapısı sürekli kapalı.
Ravza ve selamlama kısmı da ziyaretçilere sürekli kapalı. Mescide belli
kapılardan giriş yapılabiliyor ve girişte aynı anda birçok kişinin
ateşini ölçebilen cihazlarla ateş ölçülerek mescide girilebiliyor.
Şehirde maskesiz dolaşmak yasak olduğu gibi mescide de maskesiz
girilmiyor ve maskeyi düzgün takmadığınızda da polisler veya insanlar
sizi uyarıyor. Yerdeki halıların ve susadığımızda su içtiğimiz zemzem
bidonlarının tamamı da kaldırılmış. Avludaki su içilen çeşmeler de
kapatılmış. İçme suyunuzu yanınızda getirmeniz gerekiyor. Kur’an-ı
Kerîm’lerin bulunduğu kitaplıklar ve sütunlar üzerindeki raflarda
bulunan Kur’an-ı Kerîm’ler de kaldırılmış. Namaz kılacağınız yerler
zeminde bantlarla işaretlenmiş. Saflar arasında birer saf boşluk ve yan
yana namaz kılma mesafesi olarak da yaklaşık 1,5 metre boşluk
bırakılmış. Mescide giriş-çıkış yollarının, mesciddeki ve dışındaki
koridorların da genişletildiğini düşününce mescidin kapasitesi 10’da 1’e
düşürülmüş.
Namazlar
selamlama ve ravza bölümü dışındaki kısımlarda kılınıyor. İmam,
selamlama kısmındaki her zamanki yerinde namazı kıldırıyor, selamlama
kısmında ve ravzada sadece o alanlarda çalışan polisler, temizlik
görevlileri ve bir de cenaze yakınları namaz kılabiliyorlar. Ravzanın
hemen arkasındaki birinci şemsiyeli kısım, ravzadan biri alçak ve biri
yüksek iki perdeyle ayrılmış durumda. Cemaat, imamın hemen arkasında
namaz kılanları namaz esnasında görebilsin diye her namazda müezzinin
kametiyle yüksek olan perde açılıyor ve imamın selamıyla tekrar
kapatılıyor.
Hemen hemen her vakit cenaze oluyor, sadece yatsı namazı
hariç. Yatsı namazına cenaze kabul edilmiyor, çünkü yatsı namazından
hemen sonra mescid ve avlusu boşaltılıyor ve bütün kapılar kapatılıyor.
İlk kapatılan kapı selamlama kısmından çıkış kapısı olan 41 numaralı
Cennet-ül Bakî kapısı oluyor. Bu kapıya gün içinde de polisler
yaklaşmamıza müsade etmiyor. Biz de uzaktan muvaceheye bakarak kendimizi
Allah Rasûlünün (aleyhisselam) karşısında hissetmeye çalışıyoruz.
Ayrıca mescidin hemen yanıbaşındaki Cennet-ül Bakî kabristanı da
ziyaretçilere kapalı.
Arefe
gününe kadar kalabalık yavaş yavaş artarken tatilin başlamasıyla
beraber daha da arttı ve arefe ile bayramın ilk günü en kalabalık iki gün
oldu. Arefe orucu nafile oruçlar arasında herhalde en kıymetli oruçtur.
Medine’de de o gün mescidde olanların tamamına yakınının oruçlu olduğunu
zannediyorum. Mescid ikindi namazında tamamen dolmuştu ve namazdan kısa
süre sonra mescidin kapıları dışarıdan girişe kapatıldı. İkindi namazı
esnasında şimşek ve gök gürültüleriyle başlayan sağanak yağmur da arefe
gününe ayrı bir güzellik kattı. Yeşil kubbeye inen damlaları seyrederken
insanlar, gözyaşları içinde semaya dualar gönderdiler. İftar öncesi
şişelenmiş zemzem suları ve zarif, minik kutularda üçer tane acve
hurması dağıtıldı. Binlerce kişi hep birlikte iftar yaptık.
Ertesi
sabah içeride yer bulamayacağımı biliyordum, avluda yer bulurum
düşüncesiyle sabah namazından bir saat önce okunan teheccüd ezanıyla
oraya ulaşmama rağmen avlunun kapıları da kapatılmıştı. Hemen avlunun
dışında ancak bir yer bulabildim. Polisler kalabalığı kontrol etmekte
zorlanıyorlardı. Nitekim cemaat, mescidi ve etrafındaki otelleri
çevreleyen 1. çevre yolunun dışına kadar taşmıştı. Sabah namazı sonrası
mescidin müezzinlerinin getirdiği tekbirlere eşlik ederek bayram
namazını bekledik ve namaz sonrası dağıldık. Pandemi nedeniyle
kucaklaşmalar olmadan bayramlaşmalar yapıldı. Birkaç saat sonra Cuma
namazına geri gelmek üzere ayrıldık. Bu sefer ezana bir buçuk saat kala
gitmeme rağmen, mescidin kapıları kapanmıştı, avlunun kapıları da bir
saat kala kapandı. Avluda görevliler namaz kılınacak yerlere hem yerleri
belirlemek hem de gelecek cemaate su ikramı için şişe sular
koyuyorlardı. Yüzlerce karesi olan bir satranç tahtasının her karesine
piyon yerleştirmek gibi. Görülmeye değer, ilginç bir manzaraydı benim
için. Cuma saatine yarım saat kala ilk ezan okundu. Cuma saatindeki
ikinci ezandan hemen sonra imam hutbeye başladı ve namazdan sonra
dağıldık. Cuma gününden sonra ise cemaat azalmaya başladı.
Bayramın üçüncü günü yatsı namazından hemen sonra başlayan sağanak yağmur da
görülmeye değerdi. Burada geçirdiğim on gün boyunca hemen her gün
ikindiden sonra gökyüzü bulutlarla doldu ve bu günlerin çoğunda da
yağmur yağdı Medine’ye.
Bayramın dördüncü günü kılınan ikindi namazı sonrası getirilen son tekbirlerle bayram
bitti ve Mescid-i Nebevi de bayram öncesi sakinliğine, sessizliğine ve
yalnızlığına döndü.
Selamlamanın
kapalı olması ve Efendimizin (aleyhisselam) karşısına geçip selam
verememek bana Hz Hamza’nın Uhud’da şehîd edilmesini ve sonradan
müslüman olan Hz. Vahşi’ye Efendimiz’in (aleyhisselam) söylediği "bana sık
görünme" sözünü hatırlattı. Acaba Türkiye’deki ve dünyadaki müslümanlar
olarak hangi Hamza’ların canına kıydık ve kıymaya devam ediyoruz ki,
Peygamber Efendimiz (aleyhisselam) "Bana görünmeyin" diyor? Üzerinde derince
düşünmeli ve kendimizi hesaba çekmeli değil miyiz?
Gönenli Oğuz