Prof. Dr. Sadi Çögenli (2014)
Değerli bir ilim insanının biyografisini filme çektim. Şimdi o çekimlerimi deşifre edip yayınlıyorum. Nadir bulunur bir insanın hayatını okumak ve seyretmek isterseniz bu diziyi takip edin.
Prof. Dr. Sadi Çögenli’nin anlatılmaya değer birçok meziyeti var. Bir kere o Türkiyenin medrese eğitimli tek Osmanlıca/Arapça/Farsça uzmanı. Ayrıca o bir kitap aşığı. Kırk bin ciltlik Seyfettin Özege kütüphanesinin kataloğunu çıkarmış. Kendisinin de yüzün üzerinde telif eseri var. Evindeki çalışma odası duvardan duvara kütüphane. Türkiye’de kitapların yasaklandığı, Kuran ve Hadis külliyatlarının çöpe atıldığı bir dönemde evine aramaya gelen polisler çoğu Arapça ve Farsça olan kütüphaneyi görünce arama yapmamaya karar vermişler. Kaldı ki, 3000 kitaplık bir koleksiyonunu da Atatürk üniversitesi merkez kütüphanesine bağışlamış…
Samand marka eski bir arabası vardı; onu kullanırdı. Makam arabası kullanmamakla aykırı kişiliği hakkında bir ipucu daha veriyordu aslında ama onu ayrıntılı olarak tanımak için cezaevi günlerimi beklemem gerekiyormuş…
Dört Eylül 2016 günü 40’ın üzerinde başka öğretim elemanıyla birlikte Erzurum Polis Okulu’nun spor salonuna kapatıldığımda Sadi Hocanın da gözaltına alındığını, yakında oraya getirileceğini öğrendim. Açıkçası, saygın bir rektör yardımcısının da orada olması yüreğimi biraz ferahlatmıştı. ‘Demek bu darbeciler iyileri tutukluyorlar’ diye geçirdim içimden.
O günden sonra Hocayla kader birlikteliğimiz bir yıla yakın devam etti. Aynı savcı tarafından sorgulandık. Aynı hakim tarafından iki dakikalık celsede tutuklanmamıza karar verildi ve ikimiz de H-Tip cezaevinin I-6 koğuşuna gönderildik.
Cezaevinde Sadi Hocanın diğer yönlerini de ayrıntılı olarak tanıma imkanım oldu. O bir ilim aşığı. Hem Erzurum’un eski hocalarından medrese eğitimi görmüş, Osman Bektaş’tan icazet almış, hem de üniversite eğitimi alıp profesör olmuş. “Hayatımda ev gezmesine gitmedim. Hep yazacak kitaplarım, yapacak projelerim olurdu” demişti bir defasında. Bir de şu duasından etkilenmiştim: “Allah’ım, bu zalimler çalışmalarıma engel oldu; ömrümü uzat da çıkınca projelerimi tamamlayayım.”
Sadi Hocayla dokuz ay aynı koğuşu paylaştık. Yaşı nedeniyle bazı sağlık sorunları vardı ama yine de bütün işlerini kendisi yapıyordu. Çamaşır yıkamasına dahi yardım etmemizi kabul etmiyordu. “Bu eziyetimi de o zalimlerin ve ortaklarının sırtına yükleyeceğim öbür dünyada” diyordu.
Dokuz aylık birlikteliğimizde kendi kitaplarından Arapça çalıştık. Biraz Arapça bildiğimi düşünüyordum ama Sadi Hocanın yöntemini gördükten sonra gramer açısından hiç bilgimin olmadığını, oysa Arapça öğrenmenin çok kolay ve eğlenceli olduğunu keşfettim. Henüz kendisinden icazet alamasam da bunun hak etmediğim için olduğunu biliyorum.
Tutuklanana kadar Sadi Hocanın Arapça eğitim seti Diyanet ve bazı Kuran kursları dahil birçok yerde okutulurmuş. Tutuklanınca kitaplarını da kullanımdan kaldırmışlar. Tarafgirlik ve ilim düşmanlığı biraraya gelince böyle bir şey çıkıyor ortaya işte…
Daha cezaevindeyken bu renkli simanın biyografisinin yayınlanması gerektiğine karar verdim. Bunu benden iyi yapacak kişiler vardı şüphesiz ama kader bu fırsatı bana vermişti. Ben de Sadi Hoca hayattayken bu projemi gerçekleştirmeyi hedefledim. Daha cezaecinden çıkar çıkmaz ilk fırsatta kendisinden randevu aldım ve evinde misafir olarak bir hafta boyunca video çekimleri yaptım, notlar aldım.
Şimdi bu kitap aşığının hayatını sizlerle paylaşıyorum. Eminim benim hayatımda hiç kimsenin olmadığı kadar fazla iz bırakan bu karakter sizleri de etkileyecektir.
Biyografi çekimlerimi deşifre ettikçe https://www.youtube.com/playlist?list=PLxorIE_ERUTohFxEIcXgew4bOUOEaazGN adresinde yayınlamayı ve https://twitter.com/zekeriyaakturk/ adresinden duyurmayı düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder