7 Ağustos 2020 Cuma

Cennet-ül Bakî Kapısı'nda Duyduklarım: Bana Görünmeyin!

(Fotoğraf: https://pixabay.com/de/photos/prophet-moschee-masjid-islam-2249740/)
 
Mescid-i Nebevi, içinde ibadet etmenin daha faziletli olduğu ve kendisine uzak yerlerden ibadet için gidilebilecek 3 mescidden biri. Hadisin ifadesiyle, burada kılınan her namaz bin katıyla değerlendiriliyor.

Bayramı Medine’de geçirme niyetiyle, bayramdan bir hafta önce Medine’ye vardım.
Pandemi nedeniyle bu sene Kurban Bayramı da dahil, Mescid-i Nebevi’de zaman buruk geçiyor. Selamlamaya giden 1 numaralı Selam kapısı sürekli kapalı. Ravza ve selamlama kısmı da ziyaretçilere sürekli kapalı. Mescide belli kapılardan giriş yapılabiliyor ve girişte aynı anda birçok kişinin ateşini ölçebilen cihazlarla ateş ölçülerek mescide girilebiliyor. Şehirde maskesiz dolaşmak yasak olduğu gibi mescide de maskesiz girilmiyor ve maskeyi düzgün takmadığınızda da polisler veya insanlar sizi uyarıyor. Yerdeki halıların ve susadığımızda su içtiğimiz zemzem bidonlarının tamamı da kaldırılmış. Avludaki su içilen çeşmeler de kapatılmış. İçme suyunuzu yanınızda getirmeniz gerekiyor. Kur’an-ı Kerîm’lerin bulunduğu kitaplıklar ve sütunlar üzerindeki raflarda bulunan Kur’an-ı Kerîm’ler de kaldırılmış. Namaz kılacağınız yerler zeminde bantlarla işaretlenmiş. Saflar arasında birer saf boşluk ve yan yana namaz kılma mesafesi olarak da yaklaşık 1,5 metre boşluk bırakılmış. Mescide giriş-çıkış yollarının, mesciddeki ve dışındaki koridorların da genişletildiğini düşününce mescidin kapasitesi 10’da 1’e düşürülmüş.

Namazlar selamlama ve ravza bölümü dışındaki kısımlarda kılınıyor. İmam, selamlama kısmındaki her zamanki yerinde namazı kıldırıyor, selamlama kısmında ve ravzada sadece o alanlarda çalışan polisler, temizlik görevlileri ve bir de cenaze yakınları namaz kılabiliyorlar. Ravzanın hemen arkasındaki birinci şemsiyeli kısım, ravzadan biri alçak ve biri yüksek iki perdeyle ayrılmış durumda. Cemaat, imamın hemen arkasında namaz kılanları namaz esnasında görebilsin diye her namazda müezzinin kametiyle yüksek olan perde açılıyor ve imamın selamıyla tekrar kapatılıyor. 
 
Hemen hemen her vakit cenaze oluyor, sadece yatsı namazı hariç. Yatsı namazına cenaze kabul edilmiyor, çünkü yatsı namazından hemen sonra mescid ve avlusu boşaltılıyor ve bütün kapılar kapatılıyor. İlk kapatılan kapı selamlama kısmından çıkış kapısı olan 41 numaralı Cennet-ül Bakî kapısı oluyor. Bu kapıya gün içinde de polisler yaklaşmamıza müsade etmiyor. Biz de uzaktan muvaceheye bakarak kendimizi Allah Rasûlünün (aleyhisselam) karşısında hissetmeye çalışıyoruz. Ayrıca mescidin hemen yanıbaşındaki Cennet-ül Bakî kabristanı da ziyaretçilere kapalı.

Arefe gününe kadar kalabalık yavaş yavaş artarken tatilin başlamasıyla beraber daha da arttı ve arefe ile bayramın ilk günü en kalabalık iki gün oldu. Arefe orucu nafile oruçlar arasında herhalde en kıymetli oruçtur. Medine’de de o gün mescidde olanların tamamına yakınının oruçlu olduğunu zannediyorum. Mescid ikindi namazında tamamen dolmuştu ve namazdan kısa süre sonra mescidin kapıları dışarıdan girişe kapatıldı. İkindi namazı esnasında şimşek ve gök gürültüleriyle başlayan sağanak yağmur da arefe gününe ayrı bir güzellik kattı. Yeşil kubbeye inen damlaları seyrederken insanlar, gözyaşları içinde semaya dualar gönderdiler. İftar öncesi şişelenmiş zemzem suları ve zarif, minik kutularda üçer tane acve hurması dağıtıldı. Binlerce kişi hep birlikte iftar yaptık. 

Ertesi sabah içeride yer bulamayacağımı biliyordum, avluda yer bulurum düşüncesiyle sabah namazından bir saat önce okunan teheccüd ezanıyla oraya ulaşmama rağmen avlunun kapıları da kapatılmıştı. Hemen avlunun dışında ancak bir yer bulabildim. Polisler kalabalığı kontrol etmekte zorlanıyorlardı. Nitekim cemaat, mescidi ve etrafındaki otelleri çevreleyen 1. çevre yolunun dışına kadar taşmıştı. Sabah namazı sonrası mescidin müezzinlerinin getirdiği tekbirlere eşlik ederek bayram namazını bekledik ve namaz sonrası dağıldık. Pandemi nedeniyle kucaklaşmalar olmadan bayramlaşmalar yapıldı. Birkaç saat sonra Cuma namazına geri gelmek üzere ayrıldık. Bu sefer ezana bir buçuk saat kala gitmeme rağmen, mescidin kapıları kapanmıştı, avlunun kapıları da bir saat kala kapandı. Avluda görevliler namaz kılınacak yerlere hem yerleri belirlemek hem de gelecek cemaate su ikramı için şişe sular koyuyorlardı. Yüzlerce karesi olan bir satranç tahtasının her karesine piyon yerleştirmek gibi. Görülmeye değer, ilginç bir manzaraydı benim için. Cuma saatine yarım saat kala ilk ezan okundu. Cuma saatindeki ikinci ezandan hemen sonra imam hutbeye başladı ve namazdan sonra dağıldık. Cuma gününden sonra ise cemaat azalmaya başladı.

Bayramın üçüncü günü yatsı namazından hemen sonra başlayan sağanak yağmur da görülmeye değerdi. Burada geçirdiğim on gün boyunca hemen her gün ikindiden sonra gökyüzü bulutlarla doldu ve bu günlerin çoğunda da yağmur yağdı Medine’ye.

Bayramın dördüncü günü kılınan ikindi namazı sonrası getirilen son tekbirlerle bayram bitti ve Mescid-i Nebevi de bayram öncesi sakinliğine, sessizliğine ve yalnızlığına döndü.

Selamlamanın kapalı olması ve Efendimizin (aleyhisselam) karşısına geçip selam verememek bana Hz Hamza’nın Uhud’da şehîd edilmesini ve sonradan müslüman olan Hz. Vahşi’ye Efendimiz’in (aleyhisselam) söylediği "bana sık görünme" sözünü hatırlattı. Acaba Türkiye’deki ve dünyadaki müslümanlar olarak hangi Hamza’ların canına kıydık ve kıymaya devam ediyoruz ki, Peygamber Efendimiz (aleyhisselam) "Bana görünmeyin" diyor? Üzerinde derince düşünmeli ve kendimizi hesaba çekmeli değil miyiz?
 
Gönenli Oğuz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder